Kadınlar çoğu zaman duydukları farklı ve hoş konuşmalardan etkilenirler.
Bu etki kadınların inanmasını ve âşık olmasını sağlar.
“Biz erkekler” ise malumunuz üzerine gördüğümüz bedensel güzellikler karşısında aklımız başımızdan gider.
O yüzden kadınlar makyaj yaparken, erkekler de çoğu zaman elde edebilmenin yolu olarak yalanı tercih ederler.
Yalana sığınmak kötü gibi görünse de aslında zekâyı kullanamamaktan kaynaklıdır.
Zekâsını kullanamayan erkeye yalan söylettiren sadece kadının makyajıdır.
Bu sonuç iki tarafın iç dünyasında çaresizlik ve yalnızlık oluşturur.
Bütün olarak duygusal boşluklar dörtnala koşarken ve içimizde kişneyen yalnızlıklar karşısında iki tarafta çaresiz kalmıştır.
Peki, kadın makyajı yaparken en çok neyi düşünür?
Güzel görünmeyi mi? Kadın zaten güzeldir. Erkeklerin dikkatini çekmek için mi?
Karşı cins zaten dikkat çekicidir.
O halde makyajı kendine saygı ölçütü olarak mı görür?
Hiçbiri değil… Kadınlar genel anlamda ve yaradılış gereği olarak kendilerine karşı öz güvenleri erkeklerden zayıftır.
Öz güven eksikliği, yalnız kalma korkusunu arttırır.
Bu psikolojik sebepler kadına güzel olsa bile makyaj yaptırır.
Makyajın etkisine giren erkeğin içinde ise ateşli isteklerin dumanları tütmeye başlar.
Bütün bu karmaşık durumun sonucunda prematüre ilişkiler gelişir.
Dürtülere gebe genital hayaller ilişkilerin ömrünü fast food aşklara çevirir.
Zekâyı kullanmak ve irademizi ateşlemek yerine, denizin dibinde ateş yakmayı tercih ediyoruz.
Sonuç belli… Kaybediyoruz.
Bir erkek için, bir kadını kazanmak sanıldığı kadar zor değildir.
Bedeninden önce ruhuna ulaşabilmesi yeterlidir.
Çünkü kadın için erkeğin yakışıklı, zengin olması değil, zeki ve konuşmasıyla, ses tonuyla, gözleriyle güven veren ve fark yaratan birisi olması yeterlidir..