–Tımarhaneye sığınmış bir gencin hikâyesi—
Tımarhanenin bahçesinde, solgun benizli, yakışıklı, hayranlık uyandıran bir delikanlıya rastladım..
Yanına oturdum ve sordum:
– Niçin buradasın..?
Bana şaşkınlıkla baktı ve dedi ki:
“Bu yakışıksız bir soru, buna rağmen cevap vereceğim. Babam kendisinin bir kopyası olmamı istedi. Amcam da öyle. Annem ise ünlü babası gibi olmamı istedi. Ve kızkardeşim de, denizci kocasının benim için izlemem gereken mükemmel bir model olacağını söylüyordu. Erkek kardeşim de kendisi gibi kahraman bir sporcu olmam gerektiğini düşündü.
Hocalarımın durumu da aynıydı;
Felsefe doktorundan musiki üstadına ve mantıkçıya kadar, hepsi kararlıydılar. Her biri kendisinin aynadaki yansıması olmamı istedi. İşte bu yüzden buraya geldim. Burayı daha huzurlu ve sıhhatli buluyorum. En azından başkası değil kendim olabiliyorum burada…”
Sonra birden bana döndü ve devam etti;
“Söyle bana, seni de buraya başkalarının nasihatları ve eğitme çabaları mı sürükledi..?!”
– “Hayır ben ziyaretçiyim..” dedim.
“Öyleyse sen de, duvarın öte tarafında bulunan tımarhanede yaşayanlardan birisin.Ne güzel yazmış Hilal Cibran…
Özellikle Doğu kültürlerinde geniş ve müdahaleci aile, ataerkil ve onay arayıcı düzen yüzünden ‘bağımsız birey’ olma atlanıyor. Önce aile üyeleri cam fanusta çocuğu büyütüyor, her istediği yapılıyor, alınıyor. Okuyacağı bölüme kadar seçiliyor. Yetişkin olunca çocuk kararlarını veremez,isteklerini hayata geçirme konusunda aciz oluyor; sorunları için yardım arıyor, ‘yılmaz’ olamıyor, dayanıklı olamıyor. O yüzden de kıblesi ailesi ve çevresindekiler, seçimleri onların tercihleri gibi oluyor.
O yüzden nasihat ve ders verme yerine daha işlevsel olan ‘örnek olma’ ve ‘birlikte zaman geçirme’ faaliyetlerinde bulunmalı. Bırakalım çocukları kendi yönlerini kendileri bulsunlar ancak dümen onda olsa da çapayı da elden bırakmayalım.