Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen ilk kadın yazar: Leyla Erbil

HABER MERKEZİ

Türkiye PEN tarafından Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen ilk kadın yazardır. Leyla Erbil, 1931 tarihinde İstanbul ‘da üç kız kardeşten ortancası olarak doğmuştur. Annesinin adı Emine Huriye, babasının adı Hasan Tahsin’dir.

İlkokulu Esma Sultan’da, ortaokulu Beşiktaş İkinci Kız Ortaokulu’nda okudu. Lise eğitimine Beyoğlu Kız Lisesi’nde başlayan Erbil, daha sonra Kadıköy Kız Lisesi’ne nakledildi ve ilk şiirleri de lise yıllarında bir taşra dergisinde 1945 yılında çıktı. 1950 yılında Kadıköy Kız Lisesi’nden mezun oldu. Liseden sonra girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisi Bölümü’nde öğrenime başladı. Leyla Erbil, Aytek Şay ile 1951 yılında evlenerek üniversite eğitimine ara verdi. Ama bu evlilik kısa sürdü ve boşandılar. Üniversite eğitimine devam etmeye başladı. Bu arada öğrenci iken 1953 yılında İskandinav Hava Yolları’nda sekreter ve çevirmen olarak çalışmaya başladı. Hem öğrencilik hem iş devam ederken ikinci eşi olacak Mehmet Erbil’le de burada tanıştı. Üniversite son sınıftayken 13 Mayıs 1955 tarihinde evlenerek okulu bıraktı. Evlenince 1955 yılında Ankara ‘ya yerleşti, 1957 yılında İzmir’e taşındı. 1961 yılında tekrar İstanbul ‘a taşındı.

Leyla Erbil, yazarlığa hikâyeler yazarak başladı. 1956 yılında ilk yayınlanan hikâyesi ‘Uğraşsız’; Seçilmiş Hikâyeler dergisinde çıktı. Yazarın hikâye ve yazıları sonraki yıllarda da Ataç, Dost, Dönem, Kitap-lık, Papirüs, Türk Dili, Türkiye Defteri, Yeditepe, Yelken, Yeni a, Yeni Dergi, Yeni Ufuklar gibi dergilerde çıktı.

Leyla Erbil, kendinden önce yerleşmiş olan yazın akımlarına bağlı kalmadı; roman, hikâye ve düz yazı metinlerinde Ortodoks Marxçı’ların karşısında yer almasıyla tanındı. Psikanilizin özgürleştirici yöntemlerinden yararlanarak, dinin, ailenin, okulun, toplumsalın ürettiği tabularla dolu ideolojilere karşı 1956’da başlayan mücadelesini dilin oturmuş kelime hazinesi ve söz dizimi kuralarını değiştirme çabasıyla sürdürdü. Yeni bir biçim ve biçem geliştirdi. Başlıca düşünce kaynakları Marx ve Freud‘tu. Yapıtlarında yaşama biçimlerine, değer yargılarına, evlilik, aile ve kadın cinselliğine sert, alaycı ve eleştirel tutumla yaklaştı. Öyküleri Almanca, İngilizce, Fransızca ve Rusça’ya çevrilerek çeşitli antolojilerde yer aldı. 1979’da Iowa Üniversitesi onur üyesi seçildi. Berlin Üniversitesi’nden K. Schweibgut’un “Türkiye’de Birey ve Toplum, Leyla Erbil’in Romanı Tuhaf Bir Kadın’ konulu doktora tezi Almanca yayınlandı.

Leyla Erbil, 1970’te Türkiye Sanatçılar Birliği, 1974’te ise Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kurucuları arasında yer aldı. Aziz Nesin ‘in önerisi üzerine, Asım Bezirci ve diğer arkadaşlarıyla birlikte TYS tüzüğünü hazırladı. Aynı zamanda PEN Yazarlar Derneği üyesiydi.1961’de Türkiye İşçi Partisi üyesi olan Erbil, Türkiye İşçi Partisi’nin Sanat ve Kültür Bürosu’nda görev aldı.1967 yılında Zürih ‘e giden Leyla Erbil, burada bir yıl kaldı ve konsoloslukta kâtip olarak çalıştı. İstanbul’a döndüğünde çeşitli yerlerde çevirmen ve sekreter olarak çalışan yazar, Edebiyatçılar Birliği yönetim kurulunda görev aldı.

1999’da Leylâ Erbil 18 Nisan seçimleri için ÖDP‘den milletvekilliğine aday oldu. Ancak Erbil, seçimi kazanamayacağını bildiği için aday olduğunu, olur da kazanırsa hemen istifa edeceğini de belirtmiştir. Seçimlerden kısa bir süre sonra da Erbil bazı politikalarını anlamadığı ve benimsemediği için ÖDP üyeliğinden ayrıldı.2002 yılında, PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel Edebiyat Ödülü’ne ülkemizden ilk kadın yazar adayı olarak gösterildi. Leyla Erbil, Mehmet Erbil ile evlendi. Bora adında bir oğlu ve Fatoş Erbil-Pınar adında bir kızı vardır. Leyla Erbil, 19 Temmuz 2013 tarihinde İstanbul’da 82 yaşında öldü.

Eserleri: “Öykü: Hallaç (1961), Gecede (1968), Eski Sevgili (1977), Roman: Tuhaf Bir Kadın (1971), Karanlığın Günü (1985), Mektup Aşkları (1988), Cüce (2001), Üç Başlı Ejderha (2005), Kalan (2011), Tuhaf Bir Erkek (2013)”

Diğer eserleri: “Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar (1995), Düşler Öyküler (1997), Zihin Kuşları (1998)”

CÜCE KİTABI ALINTILARI

“Yaralı doğar bütün insanlar, anlaşılmak, sevilmek, sevecenlik dilenir ömrünce…

Kimse içinden çıktığı çirkeften leke almadan gezinemez bu gezegende.

Kimse kimsenin değerini bilemez… Değerini, sen kendin biçeceksin kendine; kafalarına sokana dek ısrar edeceksin, yorulmak, çekilmek, beklemek olmaz!

Kimse içinden çıktığı çirkeften leke almadan gezinemez bu gezegende.

Sonra ben de televizyonu kapadım, lanet ettim kendime, Amerikalarda onca yıl, “İslam’da hümanizma” anlatmıştım!.. Televizyonu kapadım günlerce açmadım.

Kederin rengini hâlâ çıkaramadım alnımdan…

Yaralı doğar bütün insanlar; anlaşılmak, sevilmek, sevecenlik dilenir ömrünce…

Biliyorum, kaçmışsındır iyelik sıfatlarından, zamirlerden ve kiplerden hayat boyunca kaçtığın gibi resmi kâğıtlardan.

Sana, senin eziyetine kim katlanabilir? Yalnızlığı kabul edemedin mi? Dostun kimdi senin?

Bu acı arayıştan kim kurtarabilir insanı? Sevgili mi? Dost mu? Kardeş mi? Boş inanç mı? Ülkü mü?” sen hiçbir yere ait değilsin, aitsiz kimliksin sen…

Yaralı doğar bütün insanlar, anlaşılmak, sevilmek, sevecenlik dilenir ömrünce…

Aynaydın da sen artık o sadece yansıtıyordu senin aynalığını sana.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir