Antik Çağın En Ünlü Çifti: Kleopatra ve Antonius’un Aşkı!

HABER MERKEZİ

Kleopatra VII Philopator, Mısır’ın son Helenistik Kraliçesi olarak bilinir ve tarih boyunca güzelliği, zekâsı ve siyasi becerisiyle ünlüdür. M.Ö. 69 yılında doğan Kleopatra, Ptolemaios Hanedanı’nın bir üyesidir ve Mısır’ı kardeşi ve daha sonra oğluyla ortak hükümdar olarak yönetmiştir. Olağanüstü dil yeteneği ve politik zekâsıyla tanınan Kleopatra, Mısır’ı zor zamanlarda yönetmiş ve Roma İmparatorluğu ile olan ilişkilerini stratejik bir şekilde kullanmıştır. Marcus Antonius, ise Roma’nın en ünlü general ve politikacılarından biridir. M.Ö. 83 yılında doğmuş olan Antonius, Jül Sezar’ın yakın müttefiki ve İkinci Triumvirlik’in önemli bir üyesi olarak Roma siyasetinde merkezi bir rol oynamıştır. Cesur bir asker ve karizmatik bir lider olan Antonius, Sezar’ın ölümünden sonra Roma’nın kontrolünü ele geçirmek için mücadele etmiş ve doğu topraklarını yönetmek üzere Mısır’a gitmiştir.

AŞKIN BAŞLANGICI

Kleopatra ve Marcus Antonius’un yolları, M.Ö. 41 yılında, Antonius’un Mısır’ı ziyareti sırasında kesişti. Antonius, Jül Sezar’ın ölümünden sonra Roma’nın güçlü liderlerinden biri haline gelmişti ve Mısır’a, Roma’nın Doğu topraklarını kontrol altında tutma amacıyla gelmişti. Kleopatra ise, zekası, siyasi becerisi ve karizmasıyla tanınan, Mısır’ın bağımsızlığını korumaya çalışan genç bir kraliçeydi. İlk karşılaşmaları, tarihe geçmiş büyük bir dramatik an olarak kaydedilmiştir. Kleopatra, Antonius’u etkilemek ve Mısır’ın siyasi konumunu güçlendirmek amacıyla, bir halıya sarılı şekilde onun huzuruna getirilmiş ve bu sıra dışı girişle Antonius’un ilgisini çekmeyi başarmıştır. Bu buluşma, ikilinin birbirlerine olan derin çekimlerinin başlangıcı oldu ve kısa süre içinde hem kişisel hem de politik bir ittifak geliştirdiler. Bu ittifak, sadece ikilinin kişisel ilişkilerini değil, aynı zamanda Roma ve Mısır arasındaki politik dengeleri de derinden etkiledi. Kleopatra, Antonius’un desteğiyle Mısır’ın bağımsızlığını güçlendirme ve genişletme fırsatı buldu. Öte yandan, Antonius, Kleopatra’nın zenginliğinden ve Mısır’ın kaynaklarından faydalanarak kendi askeri ve politik hedeflerine ulaşmayı amaçladı. Bu karşılaşma ve sonrasında gelişen ilişkileri, antik dünya tarihinde bir dönüm noktası oluşturdu ve Kleopatra ile Antonius’un aşkı, iki büyük imparatorluğun kaderini birleştiren efsanevi bir hikâye haline geldi.

TRAJİK SON

Kleopatra ve Antonius’un aşk hikayesi, M.Ö. 31’de Actium Savaşı’nda yaşanan dramatik bir dönüm noktasıyla karşı karşıya kaldı. Bu savaş, Antonius ve Kleopatra’nın donanmalarının, Octavian’ın (daha sonra Augustus Caesar olarak bilinecek) güçleri tarafından mağlup edilmesiyle sonuçlandı. Bu yenilgi, Antonius ve Kleopatra’nın politik ve askeri gücünün çöküşünü işaret etti ve ikilinin sonunu hazırladı. Savaşın ardından, Kleopatra ve Antonius Mısır’a kaçtılar, ancak Octavian’ın güçleri onları takip etti. İmparatorluk üzerindeki hakimiyetlerini kaybettiklerini ve kaçışın imkansız olduğunu anlayan çift, trajik bir sona doğru ilerlemeye başladı. Kleopatra, muhteşem bir direniş göstererek Mısır’ı ve bağımsızlığını korumaya çalıştı, ancak durumun umutsuz olduğunu fark etti. M.Ö. 30 yılında, Antonius, Octavian’ın güçlerinin kendilerine ulaşmak üzere olduğu yanlış bilgisi üzerine, Kleopatra’nın öldüğüne inanarak intihar etti. Gerçekten hayatta olan Kleopatra, Antonius’un ölümünden kısa bir süre sonra, bir yılan ısırığıyla intihar ederek kendi hayatına son verdi. Bu trajik ölümler, antik dünyanın en ünlü aşk hikayelerinden birinin sonunu işaret etti ve Kleopatra ve Antonius, birbirlerine olan bağlılıklarını ölümleriyle perçinlediler. Bu trajik son, ikilinin aşkının ve iktidar mücadelelerinin, sadece kendi kaderlerini değil, aynı zamanda Roma İmparatorluğu’nun ve Mısır’ın geleceğini de derinden etkilediğini göstermektedir. Kleopatra ve Antonius’un ölümleri, bir dönemin sonunu ve Roma’nın tek adam yönetimine geçişini simgelemektedir.

ANTAKYA’DA TAÇLANDIRILAN BÜYÜK AŞK

Sezar’ın ölümünden sonra tek yasal varisi ve aynı zamanda yeğeni olan Oktavyus ile general Mark Antony arasında iktidar savaşları başlamıştı. Roma İmparatorluğu, Octavian ve Antony arasında paylaşıldı. Doğu’nun yönetimi Antony’e, Batı’nın yönetimi Octavian’a ait oldu. Antony, Doğu bölümünü yönetmek için Antakya’ya geldi (Akşit, 1985:31). Antony, M.Ö.42 yılında Antakya’dan ayrılarak İskenderiye’ye Kleopatra ile görüşmeye gitti. Antonius Kleopatra’ya delice aşık oldu. Ayrıca Bu görüşmede, Pers tehlikesi ve Antakya bölgesinin güvenliği için anlaşma yaptı. Pers ordusu, M.Ö.40 yılında Suriye bölgesine saldırarak Antakya dâhil bütün bölgeyi ele geçirdi. Bunun üzerine Antony, büyük bir orduyla Antakya’ya doğru hareket etti. Roma ordusu, Persler’i mağlup ederek Antakya bölgesinden çıkardı. Antony M.Ö.37 yılında Antakya’ya geldi ve bu şehirde Persler’e karşı kullanmak için askeri üs kurdu. Antony, Fonteius Capito’yu, Kleopatra’yı Antakya şehrine getirmesi için İskenderiye’ye gönderdi. Mark Antony, Oktavyus’un kız kardeşiyle evli idi. Kleopatra Gemileri ile Asi (Orontes) Nehri Üzerinden Antakya’ya (Antioch) kadar gelirdi. Kleopatra Antakya şehrine ulaştığı zaman Antony, M.Ö. 36 yılında Antakya’da küçük bir seromoni yapılarak Kleopatra ile evlendi. Antony düğün hediyesi olarak Kleopatra’ya Suriye bölgesini verdi. Kleopatra’nin Antonius’dan da iki kız çocuğu oldu. Antony’nin bu davranışları Roma’da iyi karşılanmadı.

KLEOPATRA’NIN ASİ NEHRİNE DAİR İLGİNÇ SÖYLEMLERİ

“Kleopatra (Cleopatra) Gemileri ile Asi Nehri (Orontes) üzerinden Antakya’ya (Antiochia) kadar gelirdi. Ben denizi, ufku sevdim İskenderun’da (Aleksandretta). Hasreti öğrendim. Tekrar kavuşmanın heyecanını yaşadım Arsuz’un (Rhossos) sakin koylarında, arzuların coşkusunu tattım Samandağ’ın (Seleukiea Pierra) fırtınalı Akdeniz sularında. Sonra bir nehir, Asi Nehri (Orontes) aldı götürdü beni Cassius (Kasius, Kel Dağı) dağlarının eteklerinden bir başka Kraliçeye; Antiochia’ya. Onu gördüm heyecanlandım, gözlerim kamaştı. Sırtını Silipius Dağlarına (Habib-i Neccar Dağı) yaslamış, ayaklarını Orontes’in berrak sularına uzatmış Antakya, sarayları, kütüphanesi, tapınakları, tiyatrosu ve hipodromu ile yüz binlerce insanı bağrına almış kendinden emin, sevecen bakışlarla beni seyrediyordu.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir