BİLİM VE SANATIN BİLEŞKESİ; SEVGİ
Manzaraya aşağı mahalleden bakıldığında, birbirlerinin arasından ve üstünden evlere çeşitli ağaçların hâkim olduğu bir kompozisyonu en üst tarafında gece ay, gündüz güneş misali El-Arabi Türbesi tamamlar. Yukarıdan bakıldığında, geçtiği her yere hayat veren Asi Nehri’nin bahçelerin kıyısından kıvrım kıvrım geçtiğini görürsünüz. “Keşke burada yaşasaydım.” diyebileceğiniz bir yerdir Aknehir…
Aknehir insanı; sevecen, dürüst, çalışkan ve her şeyden önemli vicdani değerleri çok yüksektir. Yiğittir, çalışkandır… Atalarına saygılıdır. Aydındır. En zor şartlarda tarlada ekmeğini taştan çıkarmıştır, kentten uzak kalmayıp sanayide yerini alırken bilim ve sanattan hiçbir zaman uzak kalmamıştır. Gönül kapıları, yüreğinde sevgiyi hisseden her insana açıktır. Bu haftaki söyleşi konuğum; sanat ve bilimle iç içe bir yaşamı olan Aknehirli bir genç Dr. Ali Mert Habip. 2015 yılında katıldığı “O Ses Türkiye” yarışmasında köyümüzü, ilimizi başarıyla temsil edip, en güzel bir şekilde tanıttı. İstanbul Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde çalışan sevgili Dr. Ali Mert Habip ile sanatı ve bilimi konuşacağız.
Nebih Nafile
-
Başkahramanı olduğunuz yaşam öykünüzü sizden öğrenebilir miyim? İsterseniz, üniversite öncesi, üniversite dönemi ve şu andaki yaşamın akışı olarak üçe bölebilirsiniz.
-
Merhabalar. Şöyle özetlemem gerekirse babamın beyin cerrahisi ihtisası yaptığı dönemde Ankara’da doğdum. Altı sene orada yaşadıktan sonra babamın Antakya’ya tayin istemesi sonrasında üniversiteyi kazanana kadar Antakya’da ailemle yaşadım. Liseyi annemin halihazırda Almanca Öğretmenliği yaptığı Selim Nevzat Şahin Anadolu Lisesi’nde okudum. Sonrasında İstanbul’da Tıp Fakültesi kazandım ve fakülteyi bitirdikten sonra bir sene pratisyen hekim olarak çalıştım. Bu süreçte COVID-19 pandemisi sebebiyle yoğun bir çalışma temposundaydım. Aynı dönemde Tıpta Uzmanlık Sınavı’na girdim ve dahiliye bölümünü kazandım. Halen asistan doktor olarak çalışmaya devam ediyorum.
-
Dostum-ağabeyim kıymetli babanız, Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Dr. Naim Habip mesleğinizi seçmede örnek teşkil etmiştir mutlaka. Mesleğinizde nasıl bir idealiniz var?
-
Elbette ki. Bu konuda en büyük rol sahibinin babam olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Üniversitedeyken idealimde psikiyatri uzmanlığı vardı ama süreç içerisinde birçok değişime uğradı bu düşünce. Psikiyatri bölümü bana her zaman yakın gelmekle beraber dahiliye bölümünde hastalıkların tanısına ulaşmak ve bölümle ilgili bilgilere sahip olduktan sonraki haz duygusu… Galiba bunlar beni bu bölüme yönlendirdi. İdealimde dahiliye uzmanı olup Nefroloji bölümünde yan dal uzmanlık yapmak var diyebilirim.
-
Müzikle tanışmanız konusunda yanılmıyorsam annenizin büyük bir rolü var. İlk tanışmanız nasıl oldu? Enstrüman seçimini nasıl yaptınız?
-
Müzikle tanışmam ve devam ettirmem konusunda annemin üzerimde gerçekten çok emeği var. Daha küçükken benim bir tane orgum vardı. O sıralar annem Türk Sanat Müziği korosunda şarkı söylüyordu. Evde de arada şarkı söylerdi ve ben özellikle “Duydum ki Unutmuşsun” şarkısını annemden duyarak orgda çalabildiğimi hatırlıyorum. Çok hatırlayamıyorum ama eve gelen misafirlerin bazı şarkıları çalabildiğimi fark edip anneme söylediğini bana anlatmışlardı mesela. Bunun sonucunda altı yaşındayken annem beni piyano kursuna yazdırmıştı. Kurstaki hoca da müzik kulağımın çok iyi olduğunu söylemiş ve beni müzik alanında yetiştirmeyi önermiş. Bir süre piyano kursuna gittikten sonra sıkıldığımı söylemem üzerine kursa gitmeyi bıraktım. 10 yaşına geldiğimde annem beni klasik gitar kursuna yazdırdı ve orada 3-4 sene kadar eğitim aldım. O zamanlar rock müziği ve elektro gitar çalabilmeyi sevdiğimi fark etmeye başlamıştım. Liseye yeni başladığım zaman ailem bana elektro gitar aldı. O zaman kursu bırakmıştım ama rock ve metal müzikle yeni tanışmanın verdiği heyecanla zamanımın büyük bir kısmını elektro gitar çalarak geçiriyordum. Lise yıllarımda grubumuzla Antakya Gazetesi’nin düzenlediği bir müzik yarışmasına katılmıştık. Yarışmaya son anda katılmamıza rağmen dereceye girmemiz ve ödül olarak okulumuza bir gitar kazandırmamız o zaman bizi çok motive etmişti. Sesimi de müzik kulağım sayesinde kullanabiliyordum. Üniversiteye başladığım zaman sesimin oturmasıyla birlikte vokal becerimi geliştirdim ve son haline bu şekilde ulaştı.
-
Hem çalışacaksın hem sanat üreteceksin, ülkemizde gerçekten zor. Ancak biliyorum ki tüm zorlukları aşıp zirveye çıkabilecek Aknehirli bir yüreğiniz var. Hem bilimde hem sanatta bunu sizde görebiliyorum. İkisi bir arada nasıl gidiyor, sizden duymak/okumak istiyorum?
-
Aslında müzikle her daim uğraşıyordum. Özellikle lise dönemimden itibaren hiç bırakmadan ilgilendim. Üniversiteye başladıktan sonra üniversitenin müzik kulübüne katılarak oradaki arkadaşlarımla beraber müzik yapmaya devam ettik. Bu sırada sınav dönemlerinde aktif olarak müzik yapamıyordum ama diğer boş zamanlarımda müzik yapmaya devam ediyordum. Beni en çok motive eden, sakinleştiren ve duygularımı ifade etmemi sağlayan araçtı müzik. Hatta bende çok yer eden şöyle bir anım var; üniversitedeyken okul şenlikleri kapsamında düzenlenen bir konsere Ferhat Göçer çağırılmıştı. Biz de kendisinden önce sahne alacaktık. Ancak biz sahneye çıkmadan çok kısa bir süre önce bizim hazırlandığımızdan daha az şarkı çalmamızı istediler. Bunun üzerine biz de birkaç şarkıyı çaldıktan sonra Ferhat Göçer’in sahnesini beklemeden okuldan ayrıldık çünkü biraz bozulmuştuk. Halbuki Ferhat Bey bizleri dinlemiş ve benim sesimi çok beğendiğini ifade etmiş, benimle tanışmak hatta sahne almak istediğini söylemiş. O sırada etrafta olmadığımı anladıktan sonra da: “Zaten bir sanatçı indiği sahneye tekrar çıkmaz.” şeklinde cevap vermiş. Hem meslektaşım olan hem de değerli bir müzisyen olan bir isimden bu şekilde övgüler almak her ne kadar o anı yaşamasam da benim için çok anlamlıydı. Üniversite yıllarımda “Jilet” isimli bir müzik grubuna dahil oldum. Grup üyeleri profesyonel anlamda müzikle ilgilenen insanlar, hâlâ kendileriyle çalışmaya da devam ediyoruz. Jilet grubuyla birlikte 2017 yılında Türkiye Futbol Federasyonu ile anlaşmış ve milli takımımızın maçlarından önce sahne almaya başlamıştık. O dönemde verdiğimiz konserler de beni çok geliştirmiş ve gururlandırmıştı. Hatta milli takımımız için marşlar besteledik ve onları da maçlardan önce çalıyorduk.
-
Katıldığınız “O Ses Türkiye” yarışmasında seslendirdiğiniz önce “araf” sonra “hüsran” adlı eserlere, sosyal medya hesaplarınıza gelen yorumlardan okuduğum kadarıyla ilk icracılarından daha güzel seslendirmişsiniz. Biz de ailecek, köylümüz, kentlimiz olarak çok gurur duymuştuk. Yarışma anları ve sonrasında sizde bıraktığı etki açısından neler söylemek istersiniz?
-
İnanılmaz heyecan vericiydi. Bambaşka bir dünyadaydım sanki. O zamanlar sahneye çıkıp şarkı söylemekte hep heyecanlanırdım ve düşünsenize! Milyonlarca insanın önünde birdenbire çıkacağınız bir platformda sahne alacaksınız. Bir de orada Tarık Sezer orkestrası çalarken söylemek bambaşka bir keyifti. Tabi o sıralar tıp fakültesinin en ağır yılıydı ve hem sürekli stüdyoya gidip hem de aynı zamanda sınavlarımı vermeye çalışıyordum. Gerçekten stresli ama bir o kadar da eğlenceli geçen enteresan bir seneydi. Çokça dinleyip söylediğim Mor ve Ötesi grubunun şarkılarını söylemek de özellikle çok keyifliydi. Hatta grubun solistiyle bu yarışma sonrasında tanışma fırsatım da oldu. Bana bir sürü şey katan bu zamanlar iyi ki olmuş…
-
Enstrüman çalıp söyleyen birisi için sadece mikrofon kullanıp söylemek zor iş olsa gerek. Yarışmada ilk seslendirdiğiniz eser bu şekilde oldu. Kendi kişisel tercihim enstrüman çalıp türkü söylemek elbette. Siz, hangi şekilde daha çok keyif alıyorsunuz?
-
Aslında benim de tercihim enstrüman çalarken şarkı söylemek. İlk performansımda özellikle sadece vokal yapmanın tecrübesizliğini ciddi anlamda yaşamıştım. Sonrasında zaten enstrümansız söylemeye orada alışmaya başladım. Son performansımda da biraz daha alışabilmiştim bu şekilde söylemeye. Sadece “Gemiler” şarkısını söylerken gitar çalıp şarkı söyledim ve zaten kendimi en rahat hissettiğim performans da oydu.
-
Sevgili Ali Mert Habip, dünyanın tüm insanlarını etkisi altına alan korona virüs salgını nedeniyle çok yoğun çalıştığınızın bilincindeyim. Ayırdığınız zaman için teşekkür ediyor, ilerleyen zaman içinde yine başarılarınızla sayfamda konuk etmeyi arzuluyor, sağlıklı yarınlar ümit ediyorum.
-
Programınıza konuk ettiğiniz için ben çok teşekkür ederim. Umarım bu pandemi sürecinden alnımızın akıyla çıkıp en kısa zamanda güzel bir dönemin başlangıcına şahitlik edebiliriz. Ayrıca halihazırda uğraşmakta olduğum yeni müzik projeleriyle de en kısa zamanda siz ve takip eden herkesin karşısına çıkmayı ümit ediyorum.