HABER MERKEZİ
Sürekli sanat üstüne düşünen, yaratı sancıları çeken ama dönemin ve ülkenin koşulları gereği zaman zaman politikadan kaçmayan birinin anıları. Müzisyen ve Yazar Zülfü Livaneli’nin Hikâyesi.
Tam adı Ömer Zülfü Livanelioğlu olan Zülfü Livaneli, 20 Haziran 1946’da Konya’nın Ilgın ilçesinde dünyaya gelmiştir. Livanelioğlu ailesinin büyük dedeleri olan Ömer Efendi, 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda şehit düşmüştür ve Ömer Efendi’nin Türkiye’nin çeşitli yerlerinde sorgu hakimliği yapan tek oğlu Zülfü Efendi, soyadı kanunu çıktıktan sonra babasının çıktığı Artvin/Yusufeli/Livane sancağının ismine ithafen “Livanelioğlu” soyadını almıştır.
Zülfü Livaneli üç yaşına geldiğinde, 1970’li yıllarda fikir ayrılığına düşerek uzun yıllar küskünlük yaşayacağı kardeşi Asım Livaneli dünyaya gelmiştir ve annesi Şükriye Livaneli; çok zayıf olduğunu ve iki çocuğun yükünü kaldıramayacağını düşünerek büyük oğlu Zülfü Livaneli’yi babaannesinin yanına göndermiştir. Küçük yaşlarda dedesi, babaannesi, iki amcası ve halasıyla birlikte Ankara’nın Kurtuluş semtinde bulunan küçük bir evde yaşamıştır.
Eğitim Hayatı
Babası Mustafa Sabri Livanelioğlu, Anadolu illerini dolaşan bir savcıdır ve Zülfü Livaneli, o dönemin Ankara’sının en parlak okullarından birisi olan Maarif Koleji’nde eğitim hayatına başlamıştır. Memur emeklisiyle geçinilmeye çalışan bu evde yoksulluk denebilecek bir kıt kanaat geçinme durumu mevcuttur. “Yazları tatile gelen aile üyeleriyle birlikte evdeki kişi sayısı bazen on beşin üzerine çıkar, kaçak mülteci teknelerindeki gibi herkes üst üste yaşardı. Otel bilinmediği için herkes aynı eve sığışır, lokanta akla gelmediği için bütün aile aynı sofrada yemek yerdi. Yine de bugünlerden çok daha fazla gülündüğünü, konuşulduğunu, eğlenildiğini hatırlıyorum.” İlköğretimi bitirdikten sonra Ankara Cumhuriyet Lisesi’nde eğitimine devam etmiştir. O yıllarda en rahatsız olduğu şey, arkadaşları tarafından babası hukukçu olduğu için ismini kullanarak belirli yerlerde ayrıcalık istemesi gerektiği laflarına maruz kalmak olmuştur. Lise eğitimini de tamamladıktan sonra lisansını yapmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmiş ve ABD Fairfax Konservatuarı’nda müzik eğitimi almıştır.
Zülfü Livaneli Sanat ve Müzik Hayatı
Küçüklükten beri en büyük tutkusu okumak olan Livaneli’nin müzikle tanışması ise Ilgın’da yaşadığı dönemlerde babasının hediye ettiği bağlama ile olmuştur. Hem yakın akrabalarından aldığı eğitimle hem de kendi kendine göstermiş olduğu çabayla bağlamayla arasındaki bağı kuvvetlendirmiş ve birçok çalma tarzında kendini geliştirmiştir. 1964 yılında hayattaki dayanağı olduğunu söylediği Ülkü Tunçay ile hayatını birleştirmiştir ve 1966’da kızı Aylin Livaneli dünyaya gelmiştir.
Askerliğini tamamladıktan sonra İstanbul’a döndüğünde ilk önce çeşitli yayınevlerinin temsilciliğini almış, daha sonra “Ekim Yayınları” adıyla kendi yayınevini kurmuştur. 1970’li yıllarda kendine ait yayınevinden elde ettiği kazançla geçimini sağlamaya başlamıştır ve yayınevi işlerini sürdürürken besteler üzerinde çalışmaya da devam etmiştir. Ancak 12 Mart Muhtırası dönemlerinde yayınladığı kitaplar dolayısıyla tutuklanmıştır. Bu koşullar altında Ekim Yayınları’nı devam ettiremeyeceğini düşünerek isim ve yönetici değişikliği gösterilip “Babil Yayınları” adıyla başka bir yayınevi kurmuştur. Ancak bir süre sonra bu yayınevinin de kendisine ait olduğu anlaşılmış ve çeşitli kısıtlamalara maruz kalmıştır.
O vakte kadar ana mesleği kitaplardı ve müzikle iletişimi hobi olarak devam ediyordu. “İnce Memed Türküsü” vesilesiyle tanıştığı Yaşar Kemal ve eşi kendisine yol gösterdi ve “Ozanoğlu” ismiyle ilk iki plağı Sayan Plak’ta çıktı ancak fazla yankı uyandırmadı. Sayan Plak’la 2 senelik anlaşma imzaladı ancak görüşleri nedeniyle yeniden tutuklandı. 1 sene süren tutukluluğunun ardından tahliye edildi ancak yeniden tutuklanması şüphesi mevcuttu ve 1972’de yurt dışına yerleşti. Norveç’e ve ardından İsveç’e gitti. Norveç’te yapmış olduğu bir radyo kaydının Belçika’da bir yapım şirketine ulaşmasıyla birlikte Livaneli’nin müzik kariyeri fiilen başlamış oldu. Stockholm’de bir yıl müzik eğitimi aldı ve 1973’te ilk albümü olan Chants Revolutionnaires Turcs’u Belçika’da çıkarttı. 1975’te “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz” albümünü çıkarttı ve 1976’da Otobüs, Yol, Sürü ve Yılanı Öldürseler filmlerinin müziklerini yaptı. 1978’de Nazım Hikmet’in şiirlerini besteledi ve “Karlı Kayın Ormanı” bestesiyle büyük ün kazandı. Sanatını geniş kitlelere ulaştırmayı başardıktan sonra çeşitli ülkelerde konserler vermeye başladı ve plaklar çıkarttı. Yine 1978’de yirmi iki farklı hikayeyi topladığı “Arafat’ta Bir Çocuk” isimli ilk hikaye kitabını yayınlandı. 1987’de Yaşar Kemal’in romanından senaryolaştırdığı “Yer Demir Gök Bakır” adlı filmin yönetmenliğini yaptı. Bu filmle German Camera Award ve San Sebastian İnernational Film Festival tarafından ödüle layık görüldü. 1988’de çekmiş olduğu ikinci filmi “Sis” ile de büyük yankı uyandırmıştır ve yine Valencia Festival Of Mediterranean Cinema ve Montpellier Mediterranean Film Festival gibi önemli ödüller almıştır.