Yazar-Şair Keramettin Çetin ile Söyleşi

YAŞADIĞI COĞRAFYAYA TUTKULU BİR YÜREK

Bartın, şarkı söyler gibi ince ince yağan yağmuru ve Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın Bey, Sevgi Salcı, Tülay Erduran Çetin, Emircan Sucu, Derya Dinç, Muhammed Karekök, Burak Kirenci, Fahri Güney, Ece Kırtasiye’nin sahibi Metin Kaleli ağabeyim ve adlarını hatırlayamadığım birçok güzel insanı ile ailecek hayalimizde kalacak. Sevgili Mine Liza’yı elbette unutmadım… Bartın’da, Ekin’im ile ilk tanışan güzel kıza söyleşimiz aracılığıyla selamlar… Sanat ve edebiyat alanındaki çalışmalarını beğeni ile takip ettiğim bir değerimiz var bu haftaki söyleşimde. İstedim ki daha çok sanat ve edebiyatsever dostumuz eğitimci, yazar-şair Keramettin Çetin’i tanısın…

Nebih Nafile

* Ben de sorulduğunda aynı zorluğu yaşıyorum. İnsanın kendini anlatması biraz zor oluyor ancak yine de en güzel fotoğraf insanın kendisinden geliyor. Yaşam fotoğrafınızı biraz anlatabilir misiniz?

* Kimdir Keramettin Çetin? Aslen Karamanlı olan, 1967 Kâzımkarabekir ilçesi doğumlu, KTÜ mezunu, 27 yıldır Bartın’da tarih öğretmeni olarak çalışan; yaşadığı coğrafyaya, şiire ve edebiyata tutkulu bir yürek. Yaşadığı bu güzel kentin şehir iklimine şiir iklimi de eklemek isteyen, bu uğurda 15 yıldır aralıksız şiir ve edebiyat etkinlikleri düzenleyen bir şiir emekçisi. Yaşama sözcüklerin içinden, kitapların ve edebiyatın dünyasından bakan, şiir penceresinin her zaman açık olması için çabalayan bir düş gezgini. Geceleri sözcüklerin uyumasına izin vermeyen afacan bir çocuk…

Düş Kırağı ve Okyanus Uyursa adında iki şiir kitabım var. Türkiye genelinde düzenlenen yarışmalarda kazandığım dört şiir ödülüm var. 13 yıldır Bartın Halk Gazetesi’nde KAYIT SANDIĞI adı altında eğitim, kültür, sanat ve tarih evreninden köşe yazıları yazıyorum. Aylık yayımlanan Öğretmen Dünyası Dergisi’nin, 25 yıl boyunca Bartın Temsilciliğini yürüttüm. Dergi Mayıs 2014 sayısında “BAŞKA BİR ÖĞRETMEN KERAMETTİN ÇETİN” başlıklı özel bir dosyayla mesleki ve edebi çalışmalarıma yer verdi. Evliyim, İmge adında bir kızım var.

* Yazarların, şairlerin yazma öykülerini merak etmişimdir hep, sizin de böyle bir öykünüz var mı? Yazmaya nasıl başladınız, ilk ustalarınız kimlerdir?

* Yazmaya heyecanım ve merakım nasıl başladı, şiir mayam nasıl çalındı, tam olarak bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa, o da yaşamımda duyduğum ilk şiirsel sözlerin ve imgenin okuma yazma bilmeyen anneme ait olduğudur. Şairlik bence yaşama karşı bir duruş, bakış ve kurgulayıştır. Şairlik sözcük ve dil işçiliğinden önce “Şairlik hali” ile başlar. Şair öyle sözcükler kurmalı, öyle imgeler bulmalı ki onlar sizi rüzgârına almalı, iklimine çekmeli. İşte benim annem öyle birisiydi. Biz yedi çocuk, iki göz bir aralık evde büyüdük. Babam inşaatlarda çalışırdı o da iş bulursa. Annem sabahtan akşama kadar, dumandan göz gözü görmeyen tandır evinde koca bir tekne ekmek pişirirdi hem de tek başına…Ocakta bu şartlarda pişen haliyle bir tarafı yanık olan ekmekleri çocuklar beğenmez, yemek istemezdi. İşte annem burada öyle bir kurguyla bunu sözcüklere dökmüştü ki anlatamam: “Yanık ekmek yersen para bulursun”. Ben bu sözü öyle beğenmiş, öyle etkisine kapılmıştım ki bizim evde yanık ekmekleri en çok ben yerdim. Yediğim bu ekmeklerden sonra yerlere bakardım hep yürürken. Bir de tesadüfen para bulursam değmeyin keyfime. İşte bu söz benim hayatta duyduğum ilk şiirsel söz ve imgedir. İlk şiir ustam annemdir benim. Uzun zaman bu sözün ne için kurulduğunu, neden kullanıldığını anlamayacak ve bu sözün büyülü ikliminde kalacaktım. Bu konuda Düş Kırağı şiir kitabımda ANNEM adını taşıyan ve “Yanık ekmek yersen para bulursun derdi annem” diye başlayan bir de şiirim var. İkinci öğretmenim bize kendi yazdığı ve ezberinden okuyup defterimize yazdırdığı Atatürk ve Cumhuriyet şiirleriyle şiiri ve Atatürk’ü sevdiren Köy Enstitüsü mezunu ilkokul öğretmenim Eyüp ARTIIŞIK’tır. Sonraki ustalarım ise üniversite yıllarında şiirleriyle tanıştığım Orhan Veli ve Nazım Hikmet’tir.

Yazmaya nasıl başladım? Eskiden beri okumayı ve yazmayı çok sevmişimdir. Hayatta en çok öğrenmeyi ve bilgiyi severim. Öğretmenlikte en büyük amacım ve ilkem; öğrencilerimde öğrenme ilgisi ve heyecanı oluşturabilmek ve kitap okuma alışkanlığını kazandırmaktır. Ben, öğretmenliğimin en çok öğrencilik yanını seviyorum. Yazmak insanın kendini ifade etme biçimidir. Yaşama müdahil olmaktır. İlk şiir yazma çalışmam öğretmenliğimin ilk yılında, bundan 30 yıl önce bir öğrencimin anı defterine duygu ve düşüncelerimi manzum bir şekilde yazma deneyimimle başladı. Öğretmenlikle, şiire başlamam aynı yıla denk düşer. Zaten öğretmenlik de bir bakıma adına öğrenci denilen o en güzel şiiri okuyup yazmak değil midir?..

* “İmge” hayatınızdaki en güzel şiiriniz. Şiirdeki imge ve gönlünüzdeki İmge için düşüncelerinizi öğrenebilir miyim? Bir de gönlünüzde yeşeren ve solmayacağını düşündüğüm en güzel çiçek için birkaç söz lütfen.

* İmge şiirin olmazsa olmazıdır. Çiçeğin tomurcuk hali, yaprağın içindeki damardır imge ve imgenin güzelliğindedir şiir.

Kızım İmge’ye gelince, İmge hayatımın en güzel şiiridir. Bu konuda İmge küçükken yazdığım ve İMGE DÜNYAM adını verdiğim kısa bir şiirim de var: “Uykusunda bile bir yanağını öpünce/ Diğerini çeviren çocuk / Kalp gözün / Hep çiçekli olsun /… Yokluğunda her gece martılar doğuruyorum / Sevgili kızım / Varlığın rüzgârımız”.

Şiir gönlümdeki en güzel çiçek; yaşamımdaki en güzel penceredir. Bahçemdeki rüzgâr, ufkumdaki güneştir. Şiir en iyi arkadaşım, en iyi dostumdur. Beni en çok o anladı; beni en çok o anlattı.

* “Eğer, bir şehirde çok sayıda deli varsa o şehir mutlu olacak” Siz Bartın’ın delisi misiniz? Düzenlediğiniz sanat ve edebiyat çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?

* Delilik mertebesine terfi etmek öyle kolay bir iş değildir(!) AY HIRSIZI adını verdiğim ödüllü şiirim delilikten dem vurur zaten. Bartın’ın delisi miyim bilemeyeceğim ama Bartın’ın insanı deli divane ettiği bir gerçek. Bartın’ın en büyük deliliği (!) 23 yıldır aralıksız kitap fuarı düzenlemesidir. Ben deliliğin yolunun kitaplardan geçtiğine inanıyorum. Bartın çok ilginç ve müstesna bir kenttir. Sular kenti, sanat ve şiir kentidir Bartın. Öğrencilerinin daha lisedeyken kitap yazdığı, valisinin, defterdarının şair olduğu bir kenttir Bartın. Bu kentin Cumhuriyetle yaşıt, 97 yaşında bir gazetesi var. Künyesinde “Cumhuriyetçi Memleket Gazetesi” yazan BARTIN; Türkiye’nin kesintisiz yayımlanan en eski yerel gazetesidir. Bu kentin 24 yıldır düzenlenen Uluslararası Tiyatro Festivali, Türkiye’nin en eski Kitabevi unvanına sahip kitabevi var (Azim Kitabevi 1925). Bu kentin kültür ikliminde geleneksel hale gelen Edebiyat Günleri, sekiz yıldır düzenlenmekte olan Ulusal Şiir Günleri var.

Bartın’da düzenlediğim edebiyat ve sanat çalışmalarına gelince bunların içinde en başta geleni, aralıksız 7 yıl boyunca gerçekleştirdiğimiz KÖKSAL TOPTAN ANADOLU LİSESİ EDEBİYAT GÜNLERİ ve 8 yıldır gerçekleştirmekte olduğumuz BARTIN ULUSAL ŞİİR GÜNLERİDİR. Okulumuz adına düzenlediğimiz, fikir sahibi ve isim babası olmakla gurur duyduğum EDEBİYAT GÜNLERİ, “Hayattan, kitaplardan, düşlerden ve birbirimizden eksilmemek; kendimizi çoğaltmak istiyoruz” şiarıyla gerçekleştirdiğimiz büyük bir projeydi. Edebiyat Günleri kapsamında ülkemizin seçkin bilim, düşün, yazın, sanat insanlarını ilimize davet ettik, söyleşiler ve imza günleri gerçekleştirdik. Toplamda birbirinden değerli 70 değerli ismi öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz ve Bartınlı edebiyatseverlerle buluşturduk. Yaratıcı yazarlık atölye çalışmaları, öğrenciler arasında para ödüllü şiir ve kompozisyon yazma yarışmaları düzenledik. Her yıl bir hafta süren, adeta şölen havasında gerçekleştirdiğimiz Edebiyat Günleri Bartın’da Edebiyatın Nisan Yağmurları olarak nitelendirildi. Edebiyat Günlerimize katılan isimlerden bazıları: Ahmet Ümit, Tayfun Talipoğlu, Nebil Özgentürk, Nasuh Mahruki, Nazlı Eray, Mavisel Yener, Alper Akçam, Prof. Dr. İlhan Başgöz, Prof. Dr. Ahmet İnam, Cemil Kavukçu, Prof. Dr. Doğan Kuban, Ahmet Özer, Tuğrul Keskin, Betül Tarıman, Prof. Dr. İnci San, Ahmet Özer, Cengiz Bektaş, Prof. Dr. Afşar Timuçin, Doç. Dr. Haşim Hüsrevşahi, Çerkes Karadağ…

Yine benim projem olan, Bartın Güzel Sanatlar ve Turizm Derneği adına gerçekleştirdiğimiz BARTIN ULUSAL ŞİİR GÜNLERİ’ni de kesintisiz 8 yıl gerçekleştirdik. Geçtiğimiz aralık ayında 9.sunu gerçekleştirecektik, maalesef Korona nedeniyle gerçekleştiremedik. Ulusal Şiir Günleri kapsamında şiir söyleşileri, şairlerin kendilerine ait şiirler seslendirdikleri şiir dinletisi bölümleri ve kitap imzaları oldu. Şiir Günleri’ne katılan şairlerden bazıları: Haydar Ergülen, Şükrü Erbaş, Ahmet Telli, Çiğdem Sezer, Aydın Afacan, Şeref Birsel, Mustafa Köz, Sezai Sarıoğlu, Akgün Akova, Nedime Köşgeroğlu, Selami Karabulut, Aydan Yalçın, Ayten Mutlu, Hayati Baki, İlyas Tunç, Mahzun Doğan, Engin Turgut, A. Ertan Mısırlı, Nazım Mutlu …

Bunların dışında Bartın’da üyesi olduğum sivil toplum kuruluşları adına pek çok etkinlik; Dünya Şiir Günü etkinlikleri, şiir matineleri, çeşitli paneller, söyleşi ve konferanslar gerçekleştirdim ya da gerçekleştirilmesine öncülük ettim.

* Biraz kitaplarınızdan konuşalım. İki şiir kitabınıza neler sığdırdınız? Şiirlerinizi hiç okumayanlar için biraz bilgi verebilir misiniz? Keramettin Çetin şiirlerinin yüreklerde nasıl bir iz bırakabileceğini umuyor ya da düşlüyorsunuz?

* İki şiir kitabına sığdırılan değil, sığdırılmayan şeyler daha çok. En güzel şiirimiz henüz yazmadıklarımızdır. Kitaplarım dışında kitaplarıma girmeyen 2002’den bu yana yazılmış onlarca şiir var. Ama bunlardan kaçının gerçek anlamda şiir olduğuna zaman ve okurlar karar verecek. 50-100 yıl sonra bir dörtlüğümle, ezberde olan bir dizemle anılabilirsem ya da adım Bartın ve şiirle anılırsa kendimi başarılı olarak göreceğim. Amaç çok yazmak değil, gönüllerde ve zamanda yer edinebilmektir. Şiirlerim toplumsal yaşamdan ve özel yaşamdan izler barındırır. Bu dünyayla derdi/ hesaplaşması olan, tarihi ve coğrafyası olan şiirler… Sevincini de kederini de coşkun yaşayan biri olarak bunların da yazdıklarıma yansıdığını ve lirik şiirler yazdığımı düşünüyorum. Hayatta karşılığı olan, okuyanda dil ve şiir sevgisi uyandıran şiirler yazmak amacım. Kitaplardan, düşlerden, yaşadığı coğrafyadan beslenen, anıları ve çocukluğunu hiçbir zaman unutmayan, tarihten, mitolojiden el alan bir arka bahçem var. Şiirin bir yolculuk olduğunu ve şiirde bütün yolların insana, sevgiye, barışa ve güzelliğe açıldığını düşünüyorum.

* Bisiklet ve doğa tutkunuzu konuşmadan söyleşimizi bitirmek istemiyorum. Doğadan temiz havayı ciğerlerinize çekerken birçok kişinin belki de hayatında göremeyeceği yerleri hafızanıza atıyorsunuz. Günü geldiğinde karşımıza şiir, öykü ile çıkacaktır eminim. Öyle değil mi?

* Kesinlikle doğru söylüyorsunuz bisiklet ve doğa benim vazgeçilmezlerimden. Bartın’da bir bisiklet grubumuz var. Gruptan arkadaşlarımızla, fırsat buldukça Bartın’ın dağ, dere, tepe, orman ve köylerine bisiklet sürüşleri yapıyoruz. Ben doğayla baş başa kalmanın insana terapi gibi geldiğine ve doğanın ve sanatın en iyi iyileştiricilerden olduğuna inanıyorum. Komşu illerimizin ilçe ve beldelerine de çok turlarımız oldu. Amasra, İnkum, Çaycuma, Filyos, Yenice, Safranbolu ve Karabük gittiğimiz yerlerden bazıları. Zorlu bir sürüşten sonra ormanda bir dere içi göletinde yüzmek, bir çağlayanın altında serinlemek, ilk defa ağaçta dalından kestane toplamak, doğayı içinize çeke çeke ağaç tünellerinin altından geçmek çok heyecan verici ve keyifli. Bu sürüşlerle bir taraftan yöremizi tanıyor, ağaçlar, bitkiler gibi yaşadığımız coğrafyaya daha bir bağlanıyor ve kök salıyoruz. Bir taraftan da spor yapıyor, arkadaşlarımızla, doğayla bir arada oluyoruz. Görmediğimiz yerler görüyor, yeni insanlar tanıyoruz. Benim için bu sürüşlerin en keyifli ve kazançlı yanı doğa fotoğrafları çekmek ve yol öyküleri biriktirmektir. Günümüzü çiçeklendiren “Sardunyalı Kadın”ı ve dağ başında birdenbire karşımıza çıkan, üzerinde “Okuma Odası” yazan o masalsı kulübeyi unutmak mümkün mü?.. Kırsalda insanlar çok cömert, sevgileri çıkarsız; ellerinde, bahçelerinde ne varsa sizinle bölüşüyorlar. Eminim bir gün benim yazı ve şiirlerimde sizler de onlarla tanışacaksınız.

* Bir gün, bu dünyadan bilmediğimiz bir sonsuzluğa herkes gibi gideceğiz. Ancak yazdıklarımız bir izdir. Umuyorum ki kalıcı bir iz bırakabiliriz. Söyleşi için zaman ayırdınız, teşekkür ediyorum.

* İnsanın hayatta bir dikili ağacı, eseri, izi olmalı. Okyanusta bir damla kadar, toprakta bir karınca izi, bir yaprağın yere düşerken çıkardığı ses kadar bile bir izimiz olabiliyorsa ne mutlu bize. Ve arkamızdan birisi o yazardı, güzel şeyler düşündü ve yazdı diyebiliyorsa…

Zaman ayırmak ne demek keyifli bir söyleşi oldu. Ben teşekkür ediyorum size ve Antakya ÖZYURT Gazetesi’ne, çok güzel bir sanat sayfası hazırlıyorsunuz. Bu vesileyle ülkemizin kuzeyinden güneyine bir yol uzandı, bir köprü kuruldu. Bartın’dan barış, kültür, uygarlıklar kenti Antakya’ya ve bizi okuyan bütün şiir ve sanat dostlarına selam, sevgi ve saygılarımla…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir