(Sıkıştırılmış özet)
Antakya-İskenderun karayolundan 30 metre kadar içeride ki ofise geçtim. Her gün yaptığım gibi en önce masamda duran Metin Dingil’den kalma bilgisayar ekranını açtım. Şifre istedi. Yazdım. Yanlış dedi. Bir daha yazdım yine yanlış dedi. Üçüncü denememde ekran açıldı. Sağımda Dilek tam karşımda Sonar Hanım. Her ikisi sabahın verdiği mahmurlukla bilgisayarlarına boş boş bakıyorlar. Bende öyle. Camdan sızan güneş ışınlarına bile duyarsızım. Sevgili Ali Kavak’ın gazete için tahsis ettiği ofis diyebilirim ki kendi odasından sonra ki en iyi oda. Üç tarafı dışarı bakıyor. İki tarafı yeşil alan, bir tarafı ise yıllardır burada olmama rağmen halen ne iş yapıldığını bilmediğim fabrikalardan birine cephe…
Dışarıyı boş boş izlerken kapıdan Funda göründü. Elinde plastik bardaklara doldurulmuş kahve tepsisi. Kavak şirketler grubunda çalışan beyaz yakalıların kahve içme saati. Aynı yöntem Ali Kavak’ın fabrikalarında çalışan işçilere uygulanıyor mu bilmiyorum. Ama idari binada belli saatlerde çay, kahve servisi yıllardır yapılıyor.
Bir günüm rutin olarak böyle başlar ve süreç içinde bazen yoğunlaşa da böyle biter. Anlayacağınız gazetecilikte eski bir elaman ve neredeyse 25 yıldır aynı gazetede çalışıyor olmamın tüm avantajlarını yaşıyorum.
*
Bu arada yazıda geçen isimler var.
İsterseniz çok kısa onlardan da söz edeyim;
Metin Dingil, depreme kadar birlikte çalıştığımız arkadaşım. En az 20 yıllık bir geçmişimiz var. Yan yana masalarda Özyurt’ta çalıştık. Çok sabırlı her şeyi içine atan, ben başta olmak üzere çevresinde ki herkesi idare eden bir isim. Çoğunuz zaten tanıyorsunuzdur. Her hareketinden zarafet akar. Nazik, sadık ve güvenilir bir dost.
Ne yazık ki depremden sonra yollarımız kendisiyle ayrıldı.…
Sonar hanım; benim aynı zamanda eski eşim. Onunla da tesadüftür ki 20 yıl birliktelik yaşadık. Bir de çocuğumuz var. Kendisiyle yollarımızı ayırdık ancak arkadaşlığımız hiç bitmedi. Halen onunla kesiştiğimiz birçok noktamız var. Güvenebileceğim birkaç kişiden biridir. Biraz agresif ruh haline sahip ama sırtımı hemen her konuda dayayabileceğim bir isim. İlginç bir kişiliği var. Halk diliyle ‘Adam gibi Adam’ özetle ne satılır ne satar!
Sağımda ki Dilek ise genç bir gazeteci. Daha doğrusu gazeteci olma yolunda. Onula ilk tanıştığımız bundan 3 yıl öncesine kadar basın yayın mezunu olduğu halde diğer basın yayın mezunlarının çoğu gibi mesleğinde çok yetersizdi. Ona çocuğumuz gibi baktık. Hem ben hem de Metin Bey. Zaman zaman Dilek konusunda Metin Bey ile çelişiyorduk ama saygılı olması konusunda anlaşıyorduk. Bugün geldiği noktada yetersizliğinin büyük bir bölümünü geride bıraktı. Kendini zorlayınca iyi gelişti. İmkân sağlanırsa iyi bir gazeteci olma ihtimali yüksek.
Funda’yı çok tanımam. Kahve servisini bazen kendisi yapıyor. Kapı önünde kahveyi alırken bazen bir iki cümleden oluşan kısa sohbetlerimiz olur. Kendisi de tıpkı yukarıda söz ettiğim diğer isimler gibi emekçi…
Beni ne kadar tanıyorsunuz bilmiyordum ama biraz da kendimden söz edeyim;
Cemil Aktaş’ın söylemiyle ‘Muhalefet edecek kişi bulmadığın zaman kendine muhalefet edersin’ tarzında bir şey. Çekirdekten yetişme bir gazeteciğim. Örf, adet ve toplumun geleneklerine sıkı sıkıya bağlıyımdır. İnançlı biriyim. Her şeyin ‘Allah’ın hükmünde’ olduğuna tam ve hiçbir şüpheye yer bırakmadan inanlardanım.
Cemil Aktaş’ın ismi geçti. Ondan da söz edeyim size; Cemil Aktaş ile sanıyorum 25 yıl oldu. HRT de birlikteyiz. Benim televizyona adım atmamı sağlayan isim. Üzerimde çok emeği var. Tıpkı Metin Bey gibi beni çok idare etti. Benim deli dolu kişiliğimi gerektiğinde sükûnet çizgisine çok rahat çeken bir isim.
Ve yazıda adı geçen en ağır ismi en sona bıraktım; Ali Kavak!
Çeyrek asırlık bir birlikteliğimiz var. Her zaman için bana bir işveren gibi değil bir ağabey gibi davrandı. Aslında şirketleri bünyesinde çalışan her bir birey için kendisi öyle. Her çalışanı kendisine çok kolay ulaşır. Kibri nerede ve ne zaman bırakmış bilmiyorum. Ancak sahip olduğu maddi varlığına rağmen sıfır kibirle yaşayan bir insan. Özel bir insan. Benim hayatımda önemli rol oynadı ve halen de öyle. Uzun yılların verdiği yorgun ruh haline rağmen şirketleri bünyesinde olup biten onlarca şeyi her gün çekmeye devam eden bir iş insanı. Projeleri hiç eksik olmaz. Yaşama sevinci çok yüksek. Şirketleri bünyesinde binden fazla çalışanı ve ülke ekonomisine sağladığı katkı ile adından çok sık söz ettirdi. Bugünden sonra da ettirmeye devam edecek.