Benim hikâyem!

Masamın üzerinde bir anahtar duruyordu. İşaretti galiba.

Ne yapmalıydım?

Aklıma ilk gelen şey, hava kararmadan kasabadaki tüm evleri gezip, anahtarı kapılarda denemekti.

Gönlüm akıyordu…

Ve başladım kapıları bir bir yoklamaya. Bu arada işarette bırakıyordum kapılara. Hava kararmış, kasabaya sis çökmüştü. Yanan gönlümle tenimi ısıtıyordum. Kapıların kiminde tokmak kimilerinde çan kimilerinde zil.

Ama aradığım bunlar değildi galiba.

Habersiz bir gidiş davetiydi bu.

Zaman ilerliyor, kapılar azalıyordu. Azalmayan tek şey umuttu.

Köşe başında sarhoş muhabbetler, kahvehanelerde oyun taşları sesleri.

Bir tek gecenin sessizliğine müdahale etmeyen bendim.

Yüreğim çarpıyor, ellerim titriyordu.

Ama gücümden hiçbir şey kaybetmiyor, kapı kapı geziyordum.

Köpek havlamaları, kedi miyavlamaları enstrüman gibiydi.

Ama ben şarkı söylemeyecektim.

Şansım azalıyor, gece tükeniyor ama umudumda ufacıkta olsa grileşme oluşmuyordu. Kasabanın son sokağı.

Kasabanın son evi.

Kasabanın son kapısı.

Kapıda ne bir tokmak ne bir zil ne de bir çan.

Hatta kapı kolu bile yoktu.

Evin yola bakan tarafında pencere bile yoktu.

Yol boyu enine yapılmış evdi.

Tuhaftı.

Elimden anahtar yere düştü.

Eğildim aldım.

Anahtar uyumluydu.

Terlemeye başladım. Anahtarı çevirdim kapı açıldı.

Gözlerime inanamıyordum gördüklerim karşısında. Bir duvar sadece.

Kapısı olan bir duvar.

İçeriye adım atar atmaz bir gül bahçesinde buldum kendimi.

Sadece gül bahçesi.

Bana vaat edilmişti sanki.

Duvarın dibine çömeldim öylece seyre daldım.

Güneşin ilk aydınlığıyla gülleri tek tek okşayarak kokularını hissettim.

Ve ben de bir gül ağacından bir çatalı kopararak sanki benim için ayrılan küçük bir toprak parçasına diktim.

Çıkıp gittim sonra.

Bir gün anahtarı aradım tekrar aynı yere gitmek için.

Bulamadım.

Bir yerlerde unutmuş olabileceğimi düşündüm.

Gülümseyerek gözlerimi yumdum. Geceye ve geleceğe eşlik ederek…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir