Senden başka kimse hayatını rezil edemez! Şimdi bu makalenin cevabını ilk cümlede verdim ki her zaman başkalarında bir şey arayan arkadaşlar bu cevapla elbette tatmin olmayacaklar ve okumadan çıkacaklar.
Daha önceki makalelerimi okuduysanız bu yazıların bir dizi olduğunu görürsünüz… Yani plansız, programsız, bugün de kendimi böyle hissediyorum… Aman da aman… Şimdi de bunu yazayım… diye bir şey bende yok.
İnsan doğası ve realitenin algılanması makalelerini şimdi bir araya getirelim. Öncelikle kendi hayatımı ben rezil ediyorum sonucuna varana kadar… Ya hepimizi Allah yarattı, tüm rezillik ve kepazeliği de O’nun yüzünden çekiyoruz, batsın bu dünyaaaaa!.. Dı nı nım… Bitsiin bu dünyaaa!.. Da na nam… derseniz son derece haklı sayarım sizi. Bizi biz yaratmadık ki abi!.. Başlarım dünyanıza!.. Doğru ve sizinle hemfikirim. Ama suçu Allah’a da atsak, başkasına da atsak gerçekleri değiştirmiyor… Bunun için bile bir şarkı var: Allaaaaaaaaaahım neydi günahııııııııııııııım… Günahım neydi Allah’ım?
Şimdi hayatımızın sonuna kadar bu soruları sorarak yaşayabilir sonra da ölebiliriz ama madem burada yaşıyoruz ve insanoğluna baktığımız zaman pek mutlu olmadığını görüyoruz o zaman “hoop” diyerek dizginlere birkaç dakika asılıp durum değerlendirmesi yapalım…
Geçen makalelerin bu konuya yönelik özeti: İnsan doğası kendisini mutlulukla doldurmaya yönelik işleyen bir programla çalışır ve bu yüzden sadece kendi menfaatine yönelik, ister bilinçli ister bilinçsiz (genelde bilinçsizce), hesap yaparak kararlar alır ve bu yüzden kendinden başkasını sevmez çünkü bu doğa içerisinde sevmesi mümkün değildir ve arzusunu tatmin etse bile aldığı haz arzuyu iptal ettiği için kendisini bir sonraki an yine boş hisseder ve başka bir arzunun peşinde koşar ve 70 yaşında “Nasıl bu hayat böyle film gibi geçti?” der ve …. ÖLÜR!
Sonuç: ‘Hayatımızı rezil etmek sadece bir kişinin elinde sonucuna buradan gelebiliriz. Kişi kendi hayatının sorumluluğunu almadığı sürece küçük bir çocuk gibi el âlemi suçlar. Ancak bu hiçbir çözüm getirmez. Yani dünyadaki tüm insanları suçlasanız bile kimin umurunda ki?’
Yani kim ipler seni hocam? Sen kimsin? Başına bir şeyler geldiği zaman “Neden benim başıma geliyor?” diye sorarsın emmeeee…. Neden senin başına gelmesin ki? Ne ayrıcalığın var? Ne özelliğin var ki el âlemden, sana ayrıcalıklı davranılsın? Elbette sadece son derece saf ve az gelişmiş bir insan kendisini istisnai bir varlık olarak görebilir.
Dolayısıyla bir durum değerlendirmesi yapmak gerekir. Öncelikle hayatımızı düzene sokmak istiyorsak şöyle bir yaratılışın akışını incelemek ve görmek lazım. Allaaaaaaaaaaah… şimdi yine “Mutlu yani bize eşekler, maymunlar, kedi, köpek ve kuşlardan mı bahsedeceksin?.. Offfffff offf” diyebilirsiniz.
Elbette bahsedeceğim, bu dünyada hayvanlar gibi olamadık gitti!
Bir de el âleme sen hayvansın diye küfrederler… Şahsen iltifat olarak görmek lazım… Bir hayvan başka bir hayvanı durduk yere öldürmüyor, tecavüz etmiyor, eşekler cennetine gitmek için eyerine dinamit koyup, “hiiiiiiii!” diye bağırarak çitin karşısında ki ineklerin arasına dalıp kendini havaya uçurmuyor… Ya da ormanda bir goril gidip de dişi genç gorile saldırıp “Ohş yavrum! Ben el âleme bu tür şeyler yapmayın diyorum ama sen aldırma ben yaparım!” diyerekten dalmıyor… Bir dala çekilip, damardan uyuşturucu alıp, “Şu lanet dünyadan biraz olsun kendimi koparayım…” diye uğraşmıyor! Salak değil çünkü…
Elbette hayvanları örnek vereceğim, bir hayvan kadar olamadık ki…! Bizim problemimiz şu: Burada kabak gibi yaratıldık ve ortada fol yok yumurta yok… Yani Allah’ı da göremiyoruz ki soralım “Abi söyler misin, aklından ne geçiyordu bizi yaratırken? Hadi be canım abim bir anlatıver be! Kulun kölen olam!”
Elbette bizi yarattıysa bir bildiği vardır… Hele hele bu kadar ahenk içinde işleyen bir tabiat kurduysa ve kendisini de göstermiyorsa vardır bir bildiği… Ama bu kadar ahenk içinde işleyen doğada şu insanı bu kadar yamuk yaratmanın ne alemi vardı be abicim?
İşte soru bu… Aslında gözlem de bu… Yani tüm yaratılış gayet ahenk içinde işliyor… İnsan denilen hasta ruhlu hayvan hariç… OK, burada bir duralım… Tüm yaratılış içerisinde tek problem insan gibi gözüküyor… Harika, OK! Ve bize de neden yaratıldığımızı söyleyen birisi etrafta yok… O da OK! Ama bize tümüyle ahenk içinde işleyen bir sistem kabak gibi örnek olarak sunulmuş!!!Alo!!! Bilmem anlatabildim mi?
Doğadaki mevcut prensiplere bir bakalım… Hayvanlar var olmak için ihtiyaçlarının fazlasını almazlar… hayvanlar sadece karınlarını mecburiyetten dolayı doyurmak için başka hayvanları avlarlar ya da bölge ve ailelerini korumak için bir başka hayvanla kavga ederler, ya da nesillerini devam ettirmek için aralarında en güçlü olanlar çekişirler ki (bu genelde ölümcül değildir) nesle güçlü genler aktarılsın.
İnsana bir bakalım… Her zaman ihtiyacı neyse bin katını ve hatta daha fazlasını ister (Sonu yok, hıyar dur demesini bilmiyor…), bu yüzden istediklerini (yani seks, para, şan şöhret, itibar, kontrol ve bilgi gibi megolamanyaklıkları için) elde etmek için diğer insanları sömürmek, öldürmek, kandırmak, tecavüz etmek, keleğe getirmek, ayağını kaydırmak, arkadan bıçaklamak ya da bıçaklatmak gibi (İnsan öldürme metotları tarih boyunca en çok geliştirdiğimiz şey bu arada…) eylemleri aklından geçirip, planlayıp sonra da uygulamaktadır.
Hal böyleyken ıstırap çekiyor olmanız, hayatınızın rezillik ve kepazelik içerisinde olması sizi şaşırtmasın. Şimdi bazı vatandaşlar şöyle diyecek “Yahu kardeşim ben öyle değilim ki! Öldürmem kandırmam, tecavüz etmem, hayatıma ve işime bakarım zaten imanım gevremiş hayatın içinden çıkacağız diye… Töbe töbe! Fesüphannallah!..” Doğru söylüyorsun, birçok kişi böyle değil. Ama şunu bir değerlendirelim bazen öyle olaylar oluyor ki; içimizde öyle şeyler birden patlak veriyor, diyoruz ki kendi kendimize “Şu herifi alıp bir bardak suda boğuveresim geliyor!”. Ya da kaç kere “Ya, şunu da yapmasak iyi olurdu ama oluverdi işte!” diyoruz… Bunları içimizde olan niteliklerin farkında bile olmadan diyoruz… İşin aslı kötüyüz… Hastalığın farkına varmaya ‘şifanın yarısı’ denir.
Eğer kişi kendi içinde ortaya çıkan nitelikleri dizginlemez ve kendi iyiliğinin aslında toplumun iyiliğine bağlı olduğunu idrak edip buna göre davranışlarını değiştirmeye yönelmezse çok daha ıstırap çekecektir… Burası kesin!
Bu yüzden rezil olan hayatı mutluluğa çevirmek de kişinin elinde olan bir şey… Birçok bilimsel makale de ahengin insanoğlunun birbirini düşünüp, sayıp herkese ihtiyacının sağlanmasına yönelik bir sistem kurularak elde edilmesi gerektiğini belirtmekte…Dünyada birçok ülkede ayaklanmalar ve protestolar var… Bizler toplumsal ahengi oluşturmak için kişisel değişime yönelmezsek dünyanın işleyiş programı toplumsal kargaşalar ve şiddetlerle bizlere ıstırap getirerek değişime zorlayacaktır…
Sizlerde benim kadar iyi bilirsiniz… Bir işi yapmanın iki yolu vardır: Ya paşa paşa ya da dayakla…
Ben hayatın tokatlarının insanoğlunu öyle ya da böyle bir amaca doğru götürdüğü kanaatindeyim… Ama bunu öyle ya da böyle ıstırap çekerek yapmaya karşıyım… Çünkü hayat gerçekten insana çok acımasız olabilir kişi dengeyi bulmakta tembellik ederse… Elbette hayatın tekmelerini de adam olana kadar yiyecektir!