“Dünyada her şeye değer biçilebilir, ama öğretmenin eserine değer biçilemez. Çünkü, onun eseri hem her şeydir ve hem de hiçbir şeydir.”
Socrates
Öğretmenlik eski zamanlardan bu yana kutsal kabul edilen ve bu işi üstlenenlere karşı sonsuz saygı beslenen bir meslektir. Öyle ki bu mesleği sevmeden yapıyorsanız tutunmanız zor. Zira gereken sabrı, çocuklarla aranızda oluşturmanız gereken sevgi bağını, değişen müfredatları takip etmenizi ancak bu işe olan aşkınız sağlayabilir. “Bizi ilgilendiren konu yalnız barışı kurmanın ve korumanın teknik çareleri değil, aynı zamanda kafaları eğitmenin, aydınlatmanın yoludur.” der, Albert Einstein.
Öğretmenin sadece kendine ait bir hayatı yoktur. Onun hayatı, öğrencilerinin hayatlarının toplamıdır. Mustafa Kemal Atatürk‘ün de dediği gibi; “Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir.”
Bir insanın hayatında fark yaratmak; onu biliçlendirmek, donatmak, estetik duygusu katmak, ahlaki değerler kazandırmak, farkındalık oluşturmak, sosyal duyarlılığı artırmak, vatan sevgisi aşılamak, dünyaya ait bir birey olduğunu fark ettirmek; bazen ailesinde göremediği sevgiyi, şefkati vermek; ondaki bir yeteneği ortaya çıkartıp geliştirmektir, öğretmenlik.
İsmail Hakkı Tonguç’un deyimiyle, “Anadolu köylerinde mezarı olan tek aydın öğretmendir.”
Köy, kasaba veya kent ayırımı yapmadan, duruşları ile öğrencilerini sahiplenen öğretmenlerle dünya daha güzel bir yere gelebilir. Bundan ötürü ideal öğretmen, mesleğini geçim için değil gelişim için yapan öğretmendir.
Hadi o halde kahve tadında bir öyküyü sizlerle paylaşayım.
Öğretmen sınıftaki zeki fakat kıskanç öğrenciye :
“Niçin arkadaşlarını çekemiyor, onların yaptıklarını bozup kavga ediyorsun?” diye sordu.
Öğrenci, bir süre düşündükten sonra,
“Çünkü onların beni geçmelerini istemiyorum” dedi. “En iyi ben olmalıyım. “
Öğretmen, masasından kalktı, eline bir parça tebeşir aldı ve yere 15 cm. uzunluğunda bir çizgi çekti, kıskanç öğrenciye bakarak,
“Bu çizgiyi nasıl kısaltırsın?” dedi.
Öğrenci bir süre bu çizgiyi inceleyip içinde çizgiyi birçok parçaya bölmek de olan birkaç yanıt verdi.
Öğretmen, yanıtları kabul etmedi ve yere ilkinden daha uzun bir çizgi çekti.
“Şimdi birinci çizgi nasıl görünüyor?” diye sordu.
Öğrenci utana sıkıla,
“Daha kısa” diyerek başını öne eğdi.
Öğretmen bu yanıt üzerine öğrencisine unutmaması gereken şu öğüdünü verdi:
– Bilgini ve yeteneklerini artırarak kendi çizgini uzatman, rakibinin çizgisini bölmeye çalışmandan daha iyidir.