Işık ve sevgiyle

Eskiden, gazete sayesinde haber alır, renkli mecmualar sayesinde de sanat dünyasını ve sanatçıları takip ederdik.
Sevdik mi bir sanatçıyı onunla ilgili haberleri keser, kitap ve defterlerimizin sayfa aralarına koyar, kitaplığımızın içine veya kardeşlerimizle paylaştığımız odanın bir köşesine duvara yapıştırırdık. Yapıştırma bandı yoktu hayatımızda. Dilimizin ucuyla ıslatır, elimizi yumruk yaparak duvara baskılardık. Kuruyunca da yapışıverirdi.
İlhan İrem’in fotoÄŸrafı yoktu bizde ama radyoyu veya siyah-beyaz televizyonu açtığımızda yarısından sonrasını dinlediÄŸimiz veya bitmesine yakın yakaladığımız, başından yakalamışsak çok sevindiÄŸimiz, ÅŸimdilerde daha çok anlam yüklediÄŸimiz, sadece kulaktan deÄŸil yürekten de silinmeyecek ÅŸarkıları hep vardı hayatımızda.
Abilerimizin, ablalarımızın pikapları sayesinde vakitli dinleyebildiğimiz, hışırtıyla başlayan plaklarda her sevinci, her kederi, doğayı, gökleri ve en ölümsüz sevgileri anlatacak bir şarkısı muhakkak olurdu.
Şarkılarının depresif görünen hallerinde hep bir ümit hep bir sevgi ve iyileştirici bir dokunuşu var.

Åžarkıcılık oynarken İlhan İrem olmak, rüzgarda gözleri yaÅŸarıyor diye doktorun, hafif renkli gözlük yazdığı kız kardeÅŸime düşerdi. Gözlüğü baÅŸkasına verip Sezen, Ajda veya Nilüfer olmak da vardı ama büyüklerimiz “BaÅŸkasının gözlüğünü takmayın . Sizinde gözleriniz bozulur” demiÅŸlerdi. BaÅŸkası gözlüğü almayınca ve de Sezen, Ajda veya Nilüfer olmak varken program dışı kalırdı İlhan.
Bizler büyüdükçe anladık o renkli gözlük sayesinde dünyanın görünen yüzünü neden görmek istemediÄŸini İlhan’ın. DoÄŸa kirliliÄŸi, hayvan katliamı ve riyakarlık arttıkça o gözlüğün camını koyulaÅŸtırmak istiyor insan.
Bu arada büyüklerimiz, baÅŸkasının gözlüğünü takmamanın yanı sıra birbirimizin sakızını da çiÄŸnemememiz gerektiÄŸini vurgulayarak “min tim le tim bit mut il im ” (Ağızdan ağıza alınan sakızı çiÄŸnersen annen ölür) diye korkuturlardı. Aslında bulaşıcı hastalık kaygısının tanımıymış bu, ÅŸimdilerde daha iyi anladık.

Yurt içi-yurt dışı sayısız konser ve performans izledim ama hiç birinde koşup da sanatını icra eden sanatçıya sarılmak ve hayranlığımı belirtmek istemedim, İlhan İrem hariç!
Aslında sarılmak istediğim daha çok çocukluğum biraz da gençliğimdi.
Harbiye Açıkhava sahnesindeki 2006 yılı konseri, şarkıları gibi yağmurlu geçmişti. Yıllarca beklenen o buluşma yağmur damlalarına karışmış gözyaşı doluydu. İş yerinden çıkmış, eski bir dostla buluşmanın heyecanıyla koşarak gitmiştim.
KuruçeÅŸme Arena’da ki 2010 yılı konserine kızımı da götürmüş, ısrarla eski bir dostla tanıştırmak istemiÅŸtim. Artık Z kuÅŸağı oÄŸlumunda ezbere bildiÄŸi ÅŸarkıların sahibi, aracımızın beÅŸ numaralı koltuÄŸunda yolculuk etmeÄŸe devam edecek.

Yıllar yıllar önce kendisi de ebedi dünyaya gitmiÅŸ edebiyat öğretmeni dostumun isteÄŸiyle AÅŸiyan Müzesi’ne gitmiÅŸtik. “Yüksekteki kuÅŸ yuvası” anlamına gelen ve Tevfik Fikret’in yaÅŸadığı ev müzeye dönüştürülmüştü. Sürücüsü olduÄŸum araçla acemi olduÄŸum için yokuÅŸta kalıvermiÅŸtik. Usta sürücü oldukça o yokuÅŸun dik olmadığını anlayıverdim sonradan. O zamanlar ÅŸimdinin akıllı arabaları da yoktu hayatımızda.
Maceralı geziden aklımda kalan Tevfik Fikret’in ÅŸu dizeleri bakidir:
“Gözler yumulu, sine açık, can müteselli
Vicdansa pür-ümmid.
Ben Rabbime doğru her an müteveccih, mütevekkil ve saburum.
Ölsem de ne mutlu bana, kalsam da ne mutlu!”
AÅŸiyan’da topraÄŸa verilen İlhan’la söyleÅŸirler artık.

Hayatınızda çok önemli yeri olduğunu sandığınız, gidince yerinin dolmayacağını düşündüğünüz kaç insan olmuştur?
Sevdik mi birini ayrılınca -bu sevginin azalmasından olabilir başka bir şehre gitmek de olabilir ölümden de kaynaklanabilir- artık yolumuzu bulamayacağımızı konuşamayacağımızı sandığımız kaç kişi?
Valla yol da bulunuyor, konuşuluyor da kahkaha bile atılıyor!
Demem o ki kimseyi gözünüzde büyütmeyin. Allah, ölüm ayrılığı vermesin.

İlhan İrem söyleÅŸilerinde “Yöresellik algılanmadan evrensel olunmaz” derdi. Kesinlikle katılıyor, çıktığı kabuÄŸu beÄŸenmeyen insanların kendi özünü benimsemedikçe yeni kültürlere ne kadar adapte olmaya çalışsalarsa çalışsınlar arabesk kaldıklarını gözlemliyorum.

Etrafınızı ısıtan, aydınlatan ateşler vaktinden önce sönmesin hiç.
Duygularınız, mevsimsiz açan çiçekler gibi yarım kalmasın hiç.

Şarkılarıyla, iyi günde ruhumuzu besleyen, kötü günde iyileştiren ruhu şad olsun!

Derdin ya “SensizliÄŸin acısını sen nerden bileceksin? Sen hiç sensiz kalmadın ki !”
Sen de bizi sensiz bıraktın.
Işık ve sevgiyle…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir