Kazananın Olmadığı Savaş: Truva

HABER MERKEZİ

Günümüze kadar ulaşmış olan çok etkileyici hikayeler bulunmaktadır. Bu hikayeler herkeste büyük bir etki yaratmaktadır. Eski zamanlarda yaşanmış olan savaşlardan biriside Truva Savaşı’dır. Bu savaş hakkında ilgi çekici birçok hikâye anlatılmaktadır. Truva Savaşı içerisinde en ilgi çeken olay Truva atı olmuştur. Truva Atı, savaş sırasında düşmanı yanıltmak için kullanılan bir taktiğe verilen isimdir. Truva Atı herkesin ilgisini çeken bir olay olmuştur. Bu Truva Atı günümüzde ise Çanakkale şehrinde yer almaktadır. İşte, merak edilen tüm detaylar.

Truva Savaşı, Yunan mitolojisinde, Truvalı Paris’in Sparta Kralı Menelaos’un karısı Helen’i kaçırması sonucunda Yunanların (Akaların) Anadolu’daki Truva kentine saldırmasını konu alan savaştır. Savaş, Yunan mitolojisi ve edebiyatında çok önemli bir yere sahiptir ve detayları Anadolu’lu ozan Homeros’un İlyada ve Odysseia adlı destanlarında anlatılmaktadır. İlyada, on yıl süren savaşın son bir aylık dönemini en ince ayrıntılarına kadar anlatırken Odysseia, Yunan komutanlardan Odysseus’un Truva’nın düşüşünden sonra vatanı İthaka’ya yaptığı yolculuğunu dile getirir.

Kısaca Truva Atı’nın Hikayesi

Truva Savaşı, Sparta kralı olan Menelaus’un karısı Helen yüzünden yaşanmıştır. Tabi başka bir görüşe göre Agamemnon’un Truva’ya olan ilgisi bu savaşa neden olmuştur. Savaşın nedeni ne olursa olsun bu savaşta en çok akılda kalan Truva Atı olmuştur. Truvalılar yapılan savaşı kendilerinin kazandığını düşünerek rahatlamışlardır. Ancak İthaka Kralı (Odysseus), Agamemnon’a bir fikir sunmuştur. Bu fikir Truva Atı’nın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Savaşı kaybetmeye yakın olan Agamemnon, Truva Atı’nı devreye sokmuştur. Bu tahtadan yapılmış büyük atı sahilde gören Truva kumandanı savaşın kazanıldığını ve bu atın bir hediye olduğunu düşünerek şehre getirmiştir. Bu atın içinden çıkan askerler ise şehri yerle bir etmişlerdir. Bunun sonunda ise Truva şehri düşmüştür. Yapılan savaşta efsane savaşçı Akhilleus ve kumandanı ölmüştür. Truva şehrini ise Odysseus ele geçirmiştir. Tabi zaman geçtikten sonra Odysseus’un başına birçok badire gelmiştir.

AŞK VE SAVAŞLA ÖRÜLMÜŞ BİR EFSANE: TRUVA EFSANESİ

Tüm tanrıların davet edildiği Peleus ve Thetis’in düğününe bu çiftin daha sonra Troya Savaşı’nın en büyük kahramanlarından biri olan Spartalı Akilleus adında bir çocukları olacaktır- bir sorun çıkarır da herkesin tadını tuzunu kaçırır diye “Kavga Tanrıçası Eris”i davet etmek istemezler. Fakat bu duruma sinirlenen Eris, düğün yerinin tam ortasına, üstünde “en güzele” yazılı altın bir elma fırlatır. 3 tanrıça; Savaş Tanrıçası Atena, Evlilik Tanrıçası da olan Zeus’un zevcesi Hera, Güzellik Tanrıçası Afrodit, elmanın kendilerine itafen yollandığını iddia ederler. Kimse bu birbirinden güçlü üç tanrıçayı karşısına almak istemeyince, elmanın kimin için yollandığına bir türlü karar verilemez. En sonunda Tanrılar Tanrısı Zeus’un olaya müdahele edip karar vermesinin uygun olduğunu düşünürler. Lakin tanrıların tanrısı olsa bile her erkek gibi o da eşi Hera’nın hiddetinden korkar ve bu konudaki karar verme yetkisini bir ölümlü olmasına rağmen tanrısal yakışıklılığa sahip olan Truva’lı prens Paris’e verir. Üç tanrıça bu yakışıklı prensi ikna etmek için farklı farklı şeyler vaad ederler: Hera Avrupa ve Asya’nın hükümdarlığını, Atena bilgeliği ve savaş becerisini, Afrodit de dünyadaki en güzel kadını teklif eder. En sonunda Paris belki de hayatının en kritik kararını vererek ona “dünyadaki en güzel kadını” vaat eden Afrodit’i seçer. Afrodit sevinçten havalara uçsa da Paris diğer iki tanrıçanın nefretini üzerine çekmiştir.

Bir zaman sonra ticaret için Truva’dan Sparta’ya giden Paris, kendisine vaat edilmiş güzele yani Sparta kralın karısı Helen’e Afrodit ve muzır oğlu Eros’un da katkısıyla ilk görüşte âşık olur. Aşktan gözü dönen Paris, Truva’ya dönerken Helen’i yanına alıp kaçarır. Bu durumu bir izzeti nefis meselesi hâline getiren Spartalılar, gemilerle Truva’ya gidip kraliçe Helen’i geri almak isterler. Olimposlu tanrı ve tanrıçaların (özellikle güzellik yarışmasını kaybeden Hera ve Atena’nın) da savaşa dâhil olmasıyla büyük yıkımların yaşanacağı ve Truvalı Hektor ile Spartalı Akilleus’un da dâhil olduğu nice koç yiğidin yere serileceği 10 yıllık savaş dönemi başlamış olur. Her savaşta olduğu gibi bunda da, olan gariban halka olur. Birçok kahraman ölür, bu merhumların hanımları dul, evlatları yetim kalır. Hikâyenin sonunda ise yakışıklı ve âşık prens Paris savaşta -maalesef ki- can verir. Paris’in ölümünden sonra Helen’in karalar bağlayıp bağrına taş bastığını ya da cennette Paris’e kavuşma umuduyla canına kıydığını falan zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Helen -her ne kadar Afrodit yüzünden kocasını bırakıp Paris ile Truva’ya kaçmış idiyse de kocasını gönlünden tamamen silip atmış değildi. Bu yüzden savaş bittikten sonra kocası Menelaus’un peşinden tıpış tıpış Sparta’ya geri dönmüştür. Her ikisi de tekrardan kral ve kraliçe olup zenginlik ve ihtişam içinde saltanatlarının tadını çıkarmışlardır.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir