Dünyada yaşayan her bir insan biraz zorluk çekse de bir başka şehirde yaşayabilir. Bir süre sonra yaşadığı şehrin koşullarına alışır ve zaman zaman yüreği burkulsa da o şehirli olabilir. Yaşadığı şehrin sokak ve caddelerini benimser ve oturduğu evin kendisinin olduğunu kabul edebilir. Mesela o şehrin ağaçları, dağları, tepeleri, parkları, tarlaları için benim şehrimin dağları, parkları, tepeleri diyebilir…
Peki o insan bir Antakyalıysa…
Bakın ne olur;
Bir Antakyalı asla bir başka şehir için benim şehrim diyemez!
Asla o şehrin dağları, tepeleri, parkları için benim şehrimin dağları, tepeleri, parkları diyemez!
Onu dünyanın en güzel kentinde yaşatsanız da o Antakya, Antakya diye iç geçirir!
Alışamaz, yapamaz, benimseyemez bir başka yeri!
Kurtuluş, Atatürk, Gündüz veya Cumhuriyet caddesini aklından çıkaramaz!
Lahme le varka, tepsi kebabı, humusu, babağanucu ile yatar, Habibi Neccar dağının ufkundan doğan güneş ile uyanır.
O Harbiye, Samandağ olmadan yapamaz!
Atatürk Parkının gölgesinde dolaşmazsa uyuyamaz!
O mutlaka Asi Nehrini her gün görmeli!
Kısacası Antakyalıyı Antakya’dan koparamazsınız!
Şehri yıkık, dökük, elektriksiz ve toz toprak içinde olsa da gitmez!
Gidemez!
Giden olsa da yüreğini mutlaka burada bırakıp gider!
Ve her gün göz yaşları ile yatar ve gözyaşları ile uyanır!