Bugün yazmazsam içimde sonsuza kadar bir eksiklik olarak kalacaktı.
Çocukluğumuz, gençliğimiz ve nihayetinde orta yaş dilimimiz birlikte geçti.
Çocukken çok kavga ettiğimiz olurdu. Ancak dargınlığımız uzun sürmez barışırdık.
Bir ayağını küçükken geçirdiği çocuk felci nedeniyle kaybetmişti. Ancak hayat enerjisini hiçbir zaman kaybetmemişti. Özellikle çocukluk yaşlarımızda kendisiyle her şeyimizi birlikte yapardık.
Bir ayağı felçli olduğu için İlkokulda 5 yıl boyunca hem okula giderken hem de okuldan dönerken çantasını taşımıştım. Bir omuzumda kendi çantama ek olarak onun çantası diğer omuzumda ise yürüyebilmesi için onun eli vardı.
Kapı komşuyduk. Gündüzlerimiz yetmez akşamlarımız da birlikte geçerdi. Hatta o zamanlar moda olan evlerin damında yatmayı bile çok yaşadık.
Benim bisikletim vardı. O bisikletle kendisiyle çok gezmiştik. Bisiklet selesine otururdu ve düşmemek için bana sıkı sıkıya sarılırdı. Bazen ayağının ağrıdığını söyledi. Zaten ağrı kesiciyi cebinden eksik etmezdi. Durur ve sebil dediğimiz çeşmelerden birinden su içerek hapını içerdi. Bir saate kalmaz ‘oh rahatladım’ derdi.
Akıllı ve zeki biriydi.
Liderlik ruhu vardı.
Daha 15’li yaşlarda İzmir’e giderek orada ki bir kurumdan elektronik tamir dersleri aldı. Bir yıl sonra Antakya’ya döndüğünde artık televizyon radyo, teyp gibi ne varsa tamir edebiliyordu. Ailesinin rahmetli (FEİZ amca) birkaç girişimi olmuştu. Kendisine işyeri açtılar ama kısa süreler içinde kapattı. Daha sonra kendi evinde mahalle içinde ki komşuların elektronik eşyalarını tamir etmeye başladı. Benim dahil olmak üzere mahallede tamir nedeniyle girmediği ev yoktur. Çoğu tamirden para bile almazdı. Kendisi yoksul olmasına rağmen yoksullara yardımcı olmaya çalışırdı. Özürlü olması nedeniyle kısmen de olsa ailesine hep ihtiyacı olmuştu. Tüm kardeşleri kendisiyle ayrı ayrı ilgilenirdi ama özellikle Kardeşleri Nevzat, Sacir ve bildiğim kadarıyla Suzan’ın emekleri biraz daha çoktu. Her oturduğumuz da kendisi özellikle Nevzat’ı her zaman güzellikle anar ve teşekkür ederdi.
Biraz da Nevzat’an söz edeyim: Nevzat onun kardeşi. Benden 2, ondan 4 veya 5 yaş yaş daha küçük. Aslında küçüklüğümüz üçümüz için birlikte geçti dersek yeri olur. Nevzat İyi bir karo ustasıdır. Ve halen bu mesleğine devam eder…
Neyse biz yazımızın kahramanına dönelim;
Onu çok severdim kendisi de beni.
Biraz pandemi ve elbette birazın çok üstünde deprem görüşmelerimize ara vermemizde neden oldu. Depremden sonra Serinyol mahallesinde bir apart dairede kaldı. Onu iki veya üç kez orada ziyaret etmiştim. Her ziyarette depremde zarar gören evine taşınacağı günü dört gözle beklediğini söylerdi.
Ve öyle de oldu.
Evinin tadilatı kısmen de olsa bitince apar topar Çekmece mahallesine doğup büyüdüğü topraklara ve bir aparmanın giriş katında ki iki odalı evine geri dönmüştü. Böylelikle kendisiyle daha çok görüşür hale gelmiştik. Evine döndüğü için o çok mutluydu. Çayını küçük tüpünün üzerinden eksik etmezdi. İkram etmeyi de çok severdi. Evinde ne varsa kendisini ziyarete gelen herkese aitti aynı zamanda. Öylesine cömertti yani…
En son ölümünden 5 gün önce görüşmüştük.
5 gündür görüşmüyorduk.
5 gün önceki görüşmemizin son sohbetimiz olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi.
Ama ne yazık ki öyle oldu!
Ölümünü duyduğumda şok olduğum dostum!
Kardeşim, arkadaşım, sırdaşım ALİ BOZ!
O artık yok!
Bir daha gelmemek üzere gitti!
Sen iyi bir insan, iyi bir arkadaş ve yardımseverdin!
Seni iyilikler ve güzellikler dışından bir şeyle anmam mümkün değil!
Sen bir değer ve mahallenin sevgilisiydin.
Ama her insan gibi bir gün elbette sende gidecektin ve gittin!
Hoşça kal dostum hoşça kal.
Umarım gittiğin yerde mutlusundur!
Seni hep özleyeceğim!