CYRUS’UN SİLİNDİRİ

 

 

‘’İnsan yaşamı evrensel olarak ,hiçbir dönemde çağımızdaki kadar değersiz ve dayanaksız bir meta olarak görülmemiştir .’’diye yazıyor  Gabriel  Marcel.

Avrupa Birliği mülteciler konusunda kendi yasalarını ,imza attıkları uluslararası anlaşmaları yok sayarak mültecileri meta olarak görmesi ve davranması  insanlığın içine girdiği krizi göstermektedir. .Yunanistan’ın mültecileri sınır boylarında asker ve polislerin baskı ,şiddet yönetimleriyle engellemeye çalışması ,ötesine giderek silahla yaralama ve öldüreme gerçekleştirmesi  hakim uygarlık  ahlakının  ne kadar dibe vuruğunun göstergesi olmuştur  . Hükümetlerin ve uluslararası  örgütlerin cafcaflı kaygılı beyanları ,insan hakları ve hukuka  çağrıları ,ahlaki duyarlılık ifadeleri  kuşku verici ve ancak alaya alınacak kadar şaşırtıcı olmaya devam etmektedir. Böylesi paradoksal bir dönem çağın ikiyüzlü siyasetini de açığa çıkarmaktadır .

İnsanlığın evrensel haklar temelinde anlaşıp ,barış içinde yaşayacakları ,ortak değerler öncelikli  bir dünya hayali kısa vadede mümkün olamayacağı görülmektedir .İnsanlığın tüm ortak değerlerini ülkelerin hepsi resmi olarak tanıyıp yasalarına koysalar da ,sözleşmelerine bağlasalar da ,hemen hemen hiçbir ülke bu yasaları ,verilen sözleri hayata tam olarak geçirmemiştir .

Cyrus MÖ 539 ‘da Babil ‘i fethedikten  sonra , pişmiş kil  topraktan yapılmış Cyrus  silindiri’nin  üzerine, hükmettiği  topraklardaki  insanların haklarını yazdırmıştır .Cyrus’un Silindiri olarak bilinen bu belge’’ İlk  İnsan Hakları bildirgesidir.’’Bu belgeden günümüze kadar insan hakları mücadelesi  kesintisiz sürmesine ,devletler  uluslararası sözleşmeleri imzalanmasına rağmen ,hak ihlalleri derinlikli kötüleşerek artmaktadır .On sekizinci yüzyılın sonunda büyük bir gürültü ve tantanayla ilan edilen ‘’İnsan Hakları ‘’o günden bu güne kadar  yaşanan hak  ihlallerinin yaygınlık  kazanması sonuçları sonuçları itibariyle ürkütücü  boyuttadır.20.yüzyıl insan hakları mücadeleleri çağı olsa da tam bir paradokstur.Toplu katliamlar ,soykırımlar ,etnik temizlikler, göç ettirmeler bu yüzyılın utancı haline gelmiştir .Nerede ise suça bulaşmayan ülke yoktur .

21 .yüzyılın ilk çeyreğinde insan haklarında aşınmanın gerçekleştiği ve insan hakları prensiplerini araçsallaştırmaya  yönelik politika ve uygulamalarda artış olduğu ,devam eden ekonomik krizler ,silahlı çatışma ve savaş ortamlarının  insan haklarını tehdit  ettiği bir dönemi yaşıyoruz. Böylesi bir dönemde dünyadaki güçlü devletlerin bir araya gelerek oluşturduğu askeri ve ekonomik birliktelikler ,insan hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önünde birer engele dönüşmüşlerdir. Yaşanan  insanlık krizinin en zayıf halkasını da günümüzde  mülteciler oluşturmaktadır .Devletler ve tüm kurumlar insanlık görevlerini yerine getirmek yerine ,çıkarları gereği birbirilerini mültecileri araçsallaştırarak tehdit etmekteler.Mültecilerin Avrupa ‘ya geçişlerine  müdahale edilmeyeceği yönlü açıklama ve teşvikten sonra sınır kapılarına yönelen binlerce mültecinin hiçbir ihtiyacının karşılanmaması ,saldırılara maruz kalması ,çocukların ve yaşlıların hastalandığı  ,çıkan arbede nedeniyle yaralanmalar olduğu ve ölümlerin yaşandığı ,sağlık hizmetleri almadıkları yapılan gözlemlerle raporlaştırılmıştır.

İnsanlığın tüm ortak değerleri temelinde anlaşıp barış içinde yaşama isteği ,evrensel insana yönelme çabaları  ,insan hakları mücadelesinin daha da uzun süreceğini, insan hakları kuramı ile uygulamaları arasındaki uçurumun yaygınlaşarak uluslararası boyut kazanacağını göstermektedir.

İnsanlık Cyrus’un Silindiri ‘nden günümüze kadar kartopu gibi sorunlarını büyüterek gelmiştir. .Derin umutlar taşıyarak hak temelli mücadeleyi hayatın her alanında yaygınlaştırmak, insan  hakları ve demokrasi için mücadeleyi yükseltmek,   Cyrus’un Silindiri ‘ni sorunların yaşandığı coğrafyada kırılmasına izin vermemek ve insanlığa karşı  görevimiz  barış hakkı mücadelesini yükseltmek olmalıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir