Hayatlarına yabancılaştırılmış yığınların uyuşuk, kayıtsız ,güvensiz halleri gece bilincime sızarak rüyalarıma karışıyor . İçimdeki huzursuz kıpırtı , hakikatini yitirmiş olanların algı duvarına çarparak dağılıyor . Düşle gerçeğin sürekli yer değiştirdiği görüntüler arasında belleğim savrulup duruyor.
Gece dilin sessizleştiği ,parçalanmış zaman tüm ağırlığıyla üzerime çöktüğü an, yorgunluğun vadisinde yitirdiğimde bilincimi, yarı uykulu ve uyanıklık arasında nesneler görüntü değiştirip garip yaratıklar haline dönüşüyor . Beyine giden ışıklar doğru yansımıyor; çocukluğumun korkuları gibi her şey kontrolden çıkıyor.Bir yastık yüze, elbise garip yaratığa, gardırop dev adama dönüşüyor. Anlam veremediğim işaretler ,görüntüler hakikatini yitirip ,ölümü ,yalnızlığı düşlerin ışıklı karanlığından geçirerek ,etraftaki varlıkları daha önceden görmediğim biçimlerde algılatıyor.Her şey uyku ve uyanıklık arasında gerçekliğini yitiriyor.
Her şeyin bu kadar karşıtına dönüştüğü o siyah boşluğun genişliğinde, insanın ruhunu kuşatan;her şeyi flu, dağınık, mutsuz, tedirgin, uzak ve korku dolu belirsizliğe sürükleyen koşullara bilincim direnç gösteriyor. Böylesi anlarda okuduğum kitaplar ;anlama ve oluşma halimi, sonsuzluğa açılan düşler dünyasında , yük gemisi gibi ruhumu açık denizlere sürüklüyor.
Ne tam uyku, ne uyanıklık halinde, gövdem havalanıp boşlukta bir tüy gibi dalgalanıp duruyor;tepeler, mavi köpüklü nehirler, yanmış ormanların kokuları, yıkık kentler, aç yollar, kıvranan dünyanın çığlıkları insanlığı karanlığa sürükleyen ne varsa daha derin hissediliyor
Gözlerimi aralayıp bakıyorum, yaşlı bir adam olan pantolonum, dağınık ve kırışık gerçeğine dönüşüyor. Beni sürekli dürterek gerçeklikten kaçmamı sağlamaya çalışan , iç dünyama sızmaya çabalayanlara direniyorum. Çokça çarpıtılmış gerçeklik üretip bilinçaltımızı ele geçirmeye çalışıyorlar. Yarı uykulu ve uyanıklık arasında tutarak insanların bilincini ;çarpıtarak ürettikleri görüntüleri yığınların gerçekliği haline getirip inandırıyorlar.
Zifiri bir boşluktan çıkıp , zihnimin oluşturduğu anlam dünyasının genişliğinden tekinsiz zamanıma bir şeyler fısıldıyorum. Kuşların sesi dışında ses yok, geceden topladığım tedirgin rüyalar, gündüz konuştuğum o garip adamların sözleri.Evimin tavanından gelen ürkek ayak sesleri , gecenin boşluğuna ses olan hala uyuyamayanlar yalnızlığın koyu örtüsünü kaldırıyor. Kalkıp su içiyorum. Balkona çıkıp derin derin güney rüzgarlarının kokularını içime çekiyorum. Aç yavru kedi yiyecek arıyor, dolabı açıp yiyecek atıyorum pencereden. ” Çıkıp gitsem serinlikte,her şey geride kalsa ;açlık, öfke, savaşlar, cinayetler..” diyorum. Başlangıca dönüyorum. Hayatla gerçekliğin arasındaki o zayıf bağ belirginleşiyor. Şafakların aydınlık yüzü ruhumu sakinleştiriyor, geceden kalma yorgunluğun sınırlarına çekiliyorum, gövdemin ufkunda yaşamın sonsuz dokunuşlarını hissediyorum.
Gözlerimi açıp kapatıyorum, bir kaç kez tekrarlıyorum , yanımdaki kitabın içindeki tüm sözcükler yerli yerinde, gece yarı uykulu ve uyanıklık arasında sözcükler farklı nesneler dünyasının dili olsalarda, onları uyandırmamı bekliyorlar. Hakikatin diliyle kurgusal olanın savaşı düşlerin gövdesine yayılarak sürüyor. İçime anlatacak çok şey var kaç zamandır, huysuz çocuk gibi durmadan uğraştırıyor.Düşlerin aynasında kırık yüz hayata meydan okuyor