Zor zamanlarda sığınılacak en güvenli yer edebiyattır. Berbat bir sıkışmışlık duygusundan sıyrılıp sözcüklerin ayak izlerine basıp, kendime hayali yolculuklar icat ediyorum. Hakikat yitimi çağın demagojik düzeyiyle arama mesafe koyup, bir süreliğine hayatı izole ederek , sıraya koyduğum kitapları okuyarak bir fırsata çevirmeye çalışıyorum.
Sabahın tazeliği, baharın ılık nefesi, limon ve portakal ağacı çiçeğinin o tanıdık kokusu penceremden içeri girerek kitaptaki sözcüklerin ruhunu okşuyor . Pencereye yönelerek önce tüm kokuları içime çekerek ‘’bahar gelmiş ‘’ diyorum . Şanslıyım, ayrıcalıklıyım. Ücretli izine ayrılmışım. Maaşım yatıyor. Bankaya gitmeden eft yaparak borçlarımı ödüyorum. ‘’ Okumaya bu denli vakit ayırmayalı uzun zaman olmuştu’’ diye iç geçiriyorum . Zorunlu çalışma saatleri, dernek faaliyetleri derken nihayet okuyamadığım kitaplar izlemediğim filmler, yazmayı tasarladığım yazılarla baş başayım. Alıp yığdığım onlarca kitap tüm ağırlıklarıyla baskı yapıyordu uzun süre . ‘’ Hafızanın derinliklerine saklanan bir türlü kendine akacak kanal bulamayan düşüncelerimi anlatmanın tesellisi gibi bu günler’’ diyerek kendimi motive ediyorum.
Yüzümde rüzgarın cüretkar dokunuşlarını hissediyorum. Çok nazik bir teklifle kuşları çağırıyorum pencerenin peykine yiyeceklerini koyuyorum . Yaşadığımız bu kaderin romantik hiç bir yanı olmasada yeni okuduğum kitapların sayfalarında hoş sürprizlerle karşılaşmanın mükemmel konukseverliğini yaşıyorum. Bu konukseverlikten ziyadesiyle faydalanma arzusuyla kıvransam da, sözcüklerin ötesine gidince uzun içler acısı bir hikayenin başlangıç arifesinde olduğumu hissediyorum. Pek çok insanın kaldıramayacağı, fazlasıyla katlanamayacağı berbat sıkışmışlık duygusuyla sarsıldığı , umutların gömüldüğü, mükemmel mezarlığın suskun ziyaretçileri gibi evlere kapanıyoruz.
Savaşla, sömürüyle, din, dil, ırk ayrımcılığıyla iyice daralan dünya, şimdi de Coronavirüs salgınıyla insanları evlerine kapatmakta, dokunmaktan, sarılmaktan korkmakta, ölüm karşısında ki güçsüzlüğünü haykırmaktadır. Ne yaşayacağımızı bilmediğimiz günlere sürüklenirken, kitaplar kaderimizi değiştirir mi bilmiyorum ama kaderimiz kitapları değiştirecek. Bugün ‘’yurttaşların’ ’yaşamını korumakla yükümlü devletler, hükümetler bize ’’ #evdekal ‘’derken, bunu gerçekleştirdiğimizde ceplerinden çıkacak paranın hesabını yapmakta ve konforlu mekanlarında her türlü hizmetten faydalanarak sükûnet çağrısı yapmaktalar. ‘’ Coronavirüs değil ama kapitalizm öldürür ! ‘’ denildiğinde sonuçları itibariyle, ‘’Coronavirüs kapitalizmin insan karşıtı politikalarından dolayı öldürdüğü kesin artık. Bu çağın hakikati bu ‘’ kapitalizm öldürür! ‘’. Herkesin eşit sağlık hizmetlerine sahip olmadığı ortada. Yaşamak için ‘’emek gücünü ‘’satan insanların bu koşullarda ücretli izinli sayılması gerekirken, çalışıyor olması, üretim ve ticaretin devam ediyor olması, işçilerin kalabalık kapalı alanlarda birbirine temas ederek çalışmaya devam etmesi bu acı gerçekliği ortaya koymakta.
Yalanın kuşatıcı bir gösteriyle evlerimize kadar girdiği bu hakikat dışı çağda :insanlar ve toplumlar bir şeyleri sorgulamadan üretilen kurgusal gerçekliklerin ve hastalıkların pençesinde sürüklenmektedir. Bedelini de hakikatin kaybı öderken, dokunduğumuz insanların felaketi haline geliyoruz. Hiç bir çağda devletlerin elleri bu kadar kirli olmamıştı. Kirpiklerimin dibine kadar hissettiğim ve ayrıntısına kadar indiğim hakikatin acısı ruhumu sarstı. Kısık ateşte unuttuğum çaydanlığın tıkırtısından uyanarak, sonsuz yalnızlığını hissettim binlerce mahpus çocukların ve mahpusların serbest bırakılması umuduyla pencereyi açtım gökyüzüne.
Ellerinizi temiz tutun. Sosyal mesafeyi koruyun. Hastaymışsınız gibi davranın. İnsanları incitmekten korkun.Önce kendinizi sonra yaşlıları koruyun. Kapitalizm öldürür güvenmeyin. #EvdeKal.