Uzun bir süredir yazı yazmadığımı fark ettim. Aslında farkındaydım da yazacak umutlu güzel bir konu olmasını bekliyordum. Hoş bu dönemde güzel, umutlu haberler var mı? Tartışılır. Neyse.
Yaşam koşullarımızda güzel bir konuyu işlemek ve yazı yazmak için beklemenin pek mümkün olmadığını anladım ve bugün içimden geçenleri bir bir yazmaya karar verdim. Çünkü yazacağım konu ile aslında yaşadıklarım ve hatta çok sayıda kişinin yaşadığı duygular bence aynı.
Tahmin etmesi zor olmasa gerek; mutsuz ve umutsuz olan, acımasız, önemsiz, özensiz yetişen insanlar üzerine bir yazı yazacağım… Duygu cahili bir toplum, depresif bir nesil, geleceğinden umutsuz ve mutsuz, intihara meyilli, maddeye meyilli yetişen ve hatta yetişmeye de devam eden bir nesil. Tüm vaktini sanal alemde, sosyal medyada, birbirini, birilerini vuran öldüren oyunlarla oynayan bir nesil. Sanırım bende böyle oldum ya da olmamak için çaba gösterirken bitkin düştüm. Ama işin özü ben bu nesilde yoruldum…
Farkında mısınız?
Etrafınıza sessizce bakın ve gözlemleyin kimse mutlu değil…
Çevrenize sessizce durun ve izlemleyim, kimse mutlu değil, umutlu değil, herkes geleceğinden kaygılı ve yorgun…
Ve bu duyguları yaşayan çoğunluk gençler… Daha hayatta uzun yolları, yılları ve zamanı olan, çalışıp kendi hayatlarını kuracak olan nesil, tükendi, tüketildi…
Herkeste müthiş bir durgunluk, sessizlik… Olaylar oluyor kimse artık yorum bile yapmıyor, tepki göstermiyor… Sanki herkesin yiyeceğine, içeceğine sakinleştirici koyulmuş gibi boş boş gün bitirme derdinde. Hedef yok, amaç yok, geleceğe dair plan hiç yok. Günü kurtarayım da yarını o anda düşünürüm derdinde…
Ruhsuz tükenmiş bir gençlik…
Ve bende öyleyim…
Artık düşünmek ya da plan yaparak geleceğime yatırım yapma derdinde değilim. Çünkü dakikalar içinde yaşam koşullarımızda değişiklikler oluyor. Buna en büyük örnek, deprem, pandemi ekonomik kriz, işsizlik… liste uzar gider…
Böyle bir döneme gençlik yıllarımız denk geldi. Buda bizim şansızlığımız galiba. 80’li ya da 90’lı yıllarda samimi, iyiliğin tükenmediği, saf sevginin var olduğu ve hatta mutlu olan insanların yaşadığı dönemde bir gençlik geçirmek isterdim. Belki teknoloji yoktu, maddi olanaklar çok kısıtlıydı, siyasal olaylar vardı ama iyilik, saf sevgiler ve duygular hala o dönemde vardı. Tüketilmemişti bazı şeyler. Çıkar yoktu. Para söz konusu bile değildi. İyi duygular vardı. Bütün bu güzel duygular yaşanan darbe dönemleri ya da siyasal olaylara ve ekonomik krizlere rağmen vardı. O dönemde bir gençlik geçirmek isterdim… Hep söylüyorum ve söylemeye de devam edeceğim, ben bu çağın insanı asla değilim. Olmayacağım da…
***
İşin kısası yorgun bir gençlik. Umutsuz, mutsuz, acımasız, önemsiz, özensiz. Adını ne koyarsanız. Öyle bir nesil olduk. Bundan asla memnun değilim. Çok fazla kendimle çatıştığım hatta kendime kızdığım dönemler oldu ama ne fayda… Hep bir çıkmaz sokak hali…
Duygularım, bedenim, her hücrem, en çok da yüreğim yorgun… Samimiyetim yorgun, insanlara olan güvenim yorgun… Güzel şehrim Antakya’mın can çekişen halini görmekten hayallerim yorgunum… Yolunda gitmeyen her şeyden, kalbi kötülük ile dolan bütün insanlardan yorgunum…
Yorgunum işte…
Ve sanırım yalnız değilim.
DeÄŸilim deÄŸil mi?