SevdiÄŸimizi Yaratmak

 

‘’ Sevdiğim yaratıyor beni “ ibn-Arabi’nin bu sözünü ilk  okuduğumda, saatlerce bu sözün anlamı üzerinde düşündüm. Kaç yaşama yaslandığımı, sevdiğim insan yüzlerini ve sözlerini , sevdiğim insanların  mekanların içindeki ruh halleri , dinlediğim şarkıların ilk anlarının duygusunu, sevdiklerimizin üzerimize bıraktığı yaşanmışlıklar,  tanıdık, anımsayışın yüzeyinde beliren  görüntüler, sözün dokunuşlarının  kokusu sardı içimi.Sözün çağrışımları, yaşanmışlıkların hafızamda yeniden belirginleşmesine , kalbimin derinliklerine inerek orada yeniden  hakikatin  özüne çağırmasına , hayatın içinde  yeniden sevdiğim şeyin büyüsünde oluşacağıma inandırdı.

Sevdiğimiz bizi yaratıyordu. Bizi yaratmayanlar zamanın dibine çöküp kaybolup gidiyorlardı. Sevgi bize yönelip yaratırken, bu gücün etkisini gördükçe bize gerçeğimizi göstermeyenlerin ikliminden hızla çekiliyoruz; onların  bizde yarattığı duyguya itiraz ediyoruz. Mevsimler değişiyor , iklimler karıştı, anlam yüklediğimiz ilişkilerin çoğu anlamını yitirdi, zamanla sevdiğimiz  bir çok şeyin eski haliyle kalmadığını, bizi artık etkilemediğini, sevginin yöneldiği şeye olan eğilimimizin azaldığını, bizi etkileme  düzeylerinin  giderek uzaklaştığını  yaşıyoruz. İnsandaki sevme biçimi, anlam bozulması her şeyi etkiliyor. Yeni arayışlar başlıyor, bu arayışların sonuçları çoğu zaman derin acılara neden olsa da, yaratma eğilimine yöneliyor, yeniden yaratırken keşfetmenin sevinci ve sihirli dünyası galip geliyor acılara. Sevgimizin  yöneldiği şeylerde kendimizi tariflememiz, tercihlerimizin gerçekleşmesi yeni yaşamın dilini yaratmakta. Mevcut sistemi içselleştirmiş, beğeni, kabul ve ret , sevme ve  ilişkilenme düzeyleri, duygu adına otomatikleşmiş edimleri yönlendiren iç düşüncelerden söz etmiyorum. Söz ettiğim, varoluşun kabına sığmayan, kendi kalbinin derinliklerinde kabarana yönelen, hakikat arayışının savaşçısı olan  ve bu akış içinde duyumsamanın sevincini duymadır. Bu düzeye hislerin ulaşması bir bilinç işidir. Felsefeyle, sanatla, edebiyatla, müzikle ve teoriyle koşullanmayan bir bilinç ;sevmenin, sevilmenin de yaratıcı gücünü anlayamaz. Günümüzde insanların birbirine dokunamayacak kadar uzaklaşması, severken bile birbiri üzerinde etkilerin bu kadar azalması, tüketmesi, kendi toplumsallığına karşıt gelişmesi, yıkıntının eşiğine gelmesi bilinç yoksunluğundan geçmektedir.

Gerçek sevgide etkiliyor ve etkileniyoruz. Yaratıyor ve yaratılıyoruz. Zaman ve mekan içinde yeniden oluşuyoruz. Her an ve her yerde birbirimizi yeniden yaratıyoruz. Sevgimizin gücü, bizi sevmenin gücü varoluşun derin duygulanımlarını yaşattığından, bizde  derin mutluluklar yaratıyor. Bizi mutlu eden şeye yönelme onda gerçekleşeme, çoğalama istemi, yeni şeyler yaratma ya yönetiliyor. Ve çıkacak engelleri aşma gücü veriyor, bu durumda yaşama gücüne dönüşüyor. Sevmeyi ve sevdiklerimizle yaratmayı bildiğimiz  sürece zorluklar ve engeller bizi serüvenimizden alıkoymuyor.

Bir anıya döndüğümüzde, bir dokunuşu düşündüğümüzde , söylenen sözün büyüsünü anılarımızın  derinliklerinden an’ın aydınlığına çıkardığımızda, yazılmış bir sözün itici gücüyle hareket ettiğimizde, yaşadığımızı, değiştiğimizi fark ediyoruz. Sevdiğimize, sevdiklerimize yüklediğimiz anlam, anlamların sıcaklığıyla yeni paylaşımlar yaratıyoruz bilincimin  derinliklerinde. Nasıl da hayatın parçalarına dönüşüyor işte dokunduğumuz  her şey. Evrenin kutsal parçasına dönüşüyor, paylaşımların zerrecikleri bilincimizde.

Dünyanın başlangıcı halinden bile daha ıssız yer halini alsa da  böylesi zamanlarda kendi varlığımızın sevginin izdüşümü olduğunu hissediyoruz. Sevgilerimin iklimi içinde yaşayarak, kendimi yeniden oluşturarak, yeniden arayışın  nefes  kesici  yoluna düşüyoruz, yarınımızı  aramaya koyuluyoruz.

Sevdiğim yaratıyor beni. Biz sevdiğimizi yaratıyoruz.

 

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir