Toplumsal çürüme veya sosyal çürüme!

Çürüyoruz. Evet yanlış okumadın. Çürüyormuşuz. Hem toplumsal anlamda hem de sosyal anlamda. Buda nerden çıktı? Derseniz geçtiğimiz günlerde Gündem olan sokak röportajında “Türkiye’nin asıl probleminin iktisadi değil, sosyal çürüme”‘ olduğunu söyleyen kişi sosyal medyada gündem olmuş ve sosyal çürümenin ne anlama geldiği de merak konusu haline gelmişti.

Aslında biraz kafamızı şu telefonlardan kaldırsak ya da at gözlüğümüzü çıkarsak ne demek olduğunu anlarız ama olsun. Onu yapmak pek hesabımıza gelmiyor.

Sosyal çürüme nedir bilir misiniz? Toplumsal çürüme veya sosyal çürüme bir toplumun değerlerinde, normlarında ve kurumlarında yaşanan bozulmayı, zayıflama ya da aşınma halini ifade eder.

Söz konusu terim genellikle toplumun temel sosyal yapılarının, kültürel değerlerinin, ahlaki normlarının ve sosyal kurumlarının tahribata uğraması ve zayıflaması durumunda ortaya çıkar. Bunun yanı sıra bu sosyal çürüme değerlerimizi kaybetmemize, güven azalmasına ve hatta suç oranının artmasında da etki edebilen korkunç bir şeydir. Toplumdaki ekonomik, politik, kültürel veya diğer sosyal faktörlerle de bağlantılıdır.

İyi yanı ise “Çürüme” direk yok olma ya da bitme demiyoruz. Çürüme aslında yanlış giden bir şeyleri uyarma biçimi. Bak diyor çürüyorsun beslenme alışkanlığını değiştir, tedavi ol ve bir önlem al demektir. Fakat gelin görün ki bizim toplum bunun üstesinden gelemiyor. Çok ilginç bir toplumdayız. Herkes kendi çürümesini sorun sallaştırsa ülke toparlanacak. Fakat biz şu telefonlarda sosyal medyadan birbirimize benzeme çabasıyla yaşam sürdürüyoruz. Bir fenomenlik çılgınlığıdır gidiyoruz. Eğitim Sistemi Sorunları almış başını gidiyor, Ahlaki Normlarda Zayıflama, Ekonomik Sorunlar, İşsizlik, Politik İstikrarsızlık, Toplumsal Bağların Zayıflaması ve daha birçok şey. Düşünün kim bunları umursuyor ve bunların düzelmesi için bir adım atıyor. İşte bunlar hep sosyal çürümenin belirtileri. Dönüp baktığımız zaman toplumumuzda hepsi mevcut çok şükür.

Tıpkı Akademisyen Zeliha Burtek’in söylediği gibi; “Çürüme aslında iyi bir kavram. Çünkü çürümede ölmek yok. Çürümede bir dönüşüm var, bileşenlerine ayrılma var. Bu iyi bir şey ama biz bunu beceremiyoruz şu anda. Bir toplumda farklı sesler olmak zorunda. Tek tiplilik olmaz. Bu farklı seslerin yan yana gelebilmesi, aslında çürümeyi dinamizme edecek. Dinamik hale getirecek. Ama şu anda bunun koşulları ne veriliyor ne de bu koşulları hazırlayacak alt yapı oluşturuluyor. Bir reddiye var. Sosyal çürüme dönüşüm olduğu takdirde bir yandan iyi bir şey, bir yandan da reddiyenin aleti olmuş durumda. Çünkü burada en önemli şey bence halen bireyselliğini elde edememiş bir toplumuz. Her tek kendi çürümesini sorgularsa o zaman bu reddiyeye zaten toplu olarak karşı çıkılacak ve o reddiyeye karşı çıkılışında bir üslubu olacak. Şu anda üslubumuz yok. Ne konuşmada ne ilişkide ne alışverişte… Yani bu üslupsuzluk zaten o çürümenin niteliğini de bozuyor. Sosyal çürüme dediğim gibi aslında iyi bir şey bir taraftan. Bir şeye evrilebilecek. Bu topraklar çok bereketli topraklar. Fiziki olarak da manevi olarak da bereketli topraklar. Fiziki ve manevi bereketli topraklarda niye bu kaos olsun. Hayır olmasın bence. Hep derslerimde söylediğim bir şey var, batının aklıyla buradaki manevi gönül gücünün birleşmesinden çok güzel bir şey çıkacak. Ama her zaman da diyorum bu bilinçli olarak istenmiyor. Tabi ki, her şey etki ve tepki üzerine ilerliyor ama biz şu anda o etki ve tepkiyi hissedemeyecek kadar bir travmatik bir toplum olduk. Sosyal çürümeden sonra travmatik toplum kelimesini de kullanabiliriz. Aslında travma da iyi bir kelime. Çünkü çağdaş sanat travmalardan beslenir. Travmatik olana koşar çağdaş sanat. Sanatçı için o travmatik olan bir konudur. Ondan bir şey üretir ve görselliğe dönüşür ve birden seyir alanı oluşur. Ama biz travmatik olarak da biz bunu halen taşıyamıyoruz. Yani çürüme, travma gibi insanların ilk duyduklarında hüzünlendiği, ilk duyduklarında belki de eleştirel dilin içeriğini oluşturacak olan bu kavramları içselleştiremeyecek kadar ne olduğumuzu bilmeyecek durumdayız. Problem bu. Ne olduğumuzu şu anda bilemeyecek kadar bir çıkmazdayız”

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir