Karanlık indi kentin yüzüne, ışıkları yutan Asi nehri yorgun akşamüstü sonrası.Karanlığın yoğun tehdidi ve okşayışı savurur yitirdiklerimizi,zaman burada işte.
Soğuk her şeyin içine geçip kendi varlığını imliyor . Mevsimlerin dili, kokusu, rengi ve büyüsü kırılıyor camlarda, buğunun akışında . İnsanın içine geçen, anlamın yokluğunu hiçleyen bekleyişin sesi yankılanıyor sokak uçlarında.
Kışın büyüsü yalnızlık olmalı, gelip ellerine dokunan soğukluk, kuş sessizliği, ağacın dilsizliği,çocuk suskunluğu…
İnsan çokluğun içinde kendi şiirine tekil ses olabiliyor. Devrik cümlenin zaman kiplerinde suretin hayaline kapılıp soru işareti gibi düşüyor günün sonuna.
Asi yutuyor ışıkları, erguvan gökyüzünü, toplayıp içimizdekileri zamanın köprüsünün altından geçiyor, soluksuz.
Penceredeki yüzüme bakıyorum, içimdeki aynadan daha kötü her şey, insanın hakikati içinin aynasında biricik varlık buluyor.
Ah! Anlamın peşinde koşan günün ışıkları yüzüne yabancılaşarak yeniliyor sokak aralarında karanlığa.
İnsanın içi eski avlular gibi oluşabilir, baharda kuş sesleri, kışın tek edilmiş nesneler, güz gibi dağınık ;döküldükçe dökülen bir veda ayini.
Yaprakların suskun soluşu. ” Git”diyen bir sesleniş, yaprakların gidişinde çocukların renk renk sesi. Yaz şenlikleri geride kaldı işte; limon ağacının, hanımelinin, begonyanın yumuşak kokusu ve yelin şehveti.
Kış özlemektir işte, gölgeli gözlerinin ucunda uç veren kirpiklerini öpmenin bahtiyarlığı.
Sustum içimin aynasındaki yüzünde, imkansız ve soluk soluğa gelişinin ihtişamı.
Uzun sürecek kış biliyorum. Dudaklarının eşiğinde eski şarkıların nakaratları ve hicret makamı.Evet hicret makamı, çölün ruhunun zerresinden yontulan.
Eve doğru giderken sisin nefesi altında, nerede biter içimizdeki yalnızlığın ilintili haykırışı?
Ey içim! Hangi varışa ulaşacak biçimi kuşatan yolculuk. Bütün bitişler ve başlangıçlar zamanın ayartmalarının sesiyken,usulca git, sus.
Söyleyeceklerim var kış ayini bittiğinde, gözlerinin aynasından içime cemre düşüreceğim.