Prokrustes’in Yatağı

Prokrustes (Procrustes) Yunan mitolojisinde Poseidon’un oğlu olarak kabul edilen, asıl adının Polyphemon olduğu iddia edilen kişi. Prokrustes’in Yatağı , tarih boyunca tek tip insan toplumu üretme projesinin, doğmatizmin, belirlenen bir standart ölçüye uygun “yeni bir toplum” oluşturmanın ve baskının simgesi olmuştur.Prokrustes, Atik Yarımadası’nda Eleuis’ten Atina’ya giden yol üzerinde yaşayan bir zorbaymış. Yoldan geçen yolcuları önünü keser  öncelikle evinde konuk etmeye ikna edermiş. Konuklarla hoş bir sohbetten  sonra çok rahat bir yatağı olduğunu söyleyip konukları  demirden yapılmış bir yatağa yatırırmış. Prokrustes’in bu aşamadan sonra içindeki zorbalık hissi dışa vururmuş. Yolcuların boyu yatağa uzun gelirse, ayaklarının dışarı taşan kısmını kesermiş, eğer misafirin boyu kısa gelirse bu sefer de yatağa bağladığı misafiri mengene ile gererek uzatırmış.

Bir diğer söylenceye göre de Prokrustes’in biri büyük diğeri küçük olmak üzere iki yatağı varmış. Kısa olan kurbanlarını büyük yatağa, uzun olanları da küçük yatağa yatırırmış. Yani elinden kaçış yokmuş. Her koşulda sonuç değişmiyormuş. Biraz okul yıllarında  okuduğumuz Deli Dumrul’un, köprü geçişinde  “geçenden beş akçe, geçmeyenden on akçe”tarifesi gibi.  Çağrışımları bir kenara bırakırsak, kapitalizm yatağına yatırdığı toplumu önce kendi sistemine uygun hale getiriyor sonra düşünen organlarını keserek sistemine uyduruyor. Toplumu  “tektipleştirme” konusunda ne kadar ileri gidilebileceği, dijital araçları kullanarak ne kadar yaygın olarak gerçekleri çarpıtarak toplumu manipüle edecekleri, kendi çıkarı için bahane üretmede sıkıntı yaşamayacakları dönemden geçiyoruz.

“Tektipleştirme” bazen dini otoriteler, bazen devletler veya bazen de toplum aracılığıyla gerçekleştirmiştir.Günümüzde kapitalist modernite  kendi yatağına yatırdığı herkesi kendi ölçüleri  ve arzusunun nesnesine dönüştürmüştür. Her şeyin  ve herkesin bir fiyatı vardır. Paha biçilemeyecek bir şey varsa oda kendisi ve yıllanmış tarihidir. Çarpıtma, yanıltma ve içinde eritme (asimilasyon) gücü en yüksek toplum sistemidir. Kapitalizmle analitik zihnin en  hilekar ve komplocu biçimlere büründüğü anlamak gerekiyor, toplumu ve bireyi de komplolarının kurbanı haline getirmiştir. Bireyler  hangi komplonun bir aracı ve kurbanı olacağını, ne zaman bir kurban haline getirileceğini düşünerek gelecek umudunu yitirmekteler. Çin ‘de ortaya çıkan ve dünyaya yayılan Korenavirüsü üzerine üretilen komplolar  ve bu komplolar sürecinde toplumların hastalığı önemseme ve önemsememe tavırları sonuçları itibariyle ciddi boyuta ulaştı. Daha önceden yaşananlar üzerinden yapılan yorumlarla, ‘’hangi ilaç şirketlerinin  kar  hırsının kurbanıyız? ‘’gibi  ikilem içinde kalıyor bireyler.

Kapitalizm bireyi ve toplumu Prokrustes gibi  biçimliyor. Sen düşünme, ben senin için düşünürüm, sen duygulanma, ben senin için her türlü duygu ve duygusal ortam yaratırım, sen ağlama ben senin için ağlarım. Yaşamın her alanında bireyi, yaşadıklarına karşı çıkma, muhalefet yapma yönünü öldürüyor. Kapitalizm yaşamı sanallaştırıyor ve ayakta ölümü gerçekleştiriyor. Artık bireyleri yatağına yatırarak sakatlamıyor, ruha müdahale ederek, ruhsuz  insanlar yaratıyor.Yalanın doğru, sahtenin gerçek, taklidin aslı, sahtekarın ise dürüstün yerini aldığı bu çağda, yolunda giden tek şeyin ‘’algı yönetimi ‘’olduğu açıktır. Birey ve topluma karşı yapılan bunca yanlışa rağmen hala yanlışa yanlıştır diyemeyenlerin niceliği açığa  çıkıyor ki, bu durum niteliği de etkilemekte. Bu gücü binbir argümantasyon ve araçlarıyla açığa çıkaran iktidarlar , hakimiyet kurmayı bu şekilde yönetme becerisine dönüştürmüştür. Refah, güvenlik, konfor ve istikrarlı bağımsız gelecek sloganıyla kullandığı medya, basın, ibadet yerleri ve miting alanları gibi bir çok araçla toplumsal algı yönetimi uygulanmaktadır.

Doğanın kendi kendini yenilemesi kapitalizmin dayandığı endüstriyalizmin tahribat marjlarını çoktan aşmıştır. Kapitalizm doğayı da yormaktadır. Doğa artık isyandadır. Hastalıklar, doğal afetler, gıda suçları sonucu çoğalan hastalıklar… Toprağı, suyu, bitkileri, atmosferi, kurdu, kuşu, börtü böceği yormaktadır. Bu yorgunluğa bünyenin ne oranda ve ne zamana kadar dayanacağı bilinmese de aslında meçhul de değildir. Bunun insan ve toplum yaşamına biyolojik hastalıklar kadar sosyal rahatsızlıklar biçiminde etkide bulunmaktadır.

İnsanlık itiraz etmeden davetkar Prokrustes’in yatağına yattıkça ruhunu, bedenini, umudunu ve geleceğini yitirecektir.

 

 

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir